Türk dünyasının bilinçli olarak silinmiş tarihi! Salı, Eyl 29 2009 

TÜrk DÜnyasinin BilinÇli Olarak Silinmis GeÇmisi

TÜRK DÜNYASININ BILINÇLI OLARAK SILINMIS GEÇMISI

Yazan: POLAT KAYA

(Copyright © 2002 Polat Kaya)

1. TUR/TURK GECMISININ ÇARPITILMASI

1.1) Yillarca yaptigim arastirmalarin sonunda buldugum bir gerçek sudur ki eski çaglara ait “tarih” diye yazilip ve dünya halkina “gerçekmis” gibi tanitilan pek çok husus sahte kiliflar içine saklanmis yalanlar olup gerçegi söylememektedir. Denebilir ki dünya insani, geçmisinde belki de hiç bir zaman karsilasmadigi büyük bir hileli oyuna hedef edilmis ve geçmisi saptirilmistir. Insanlar küçük bir azinligin çok kurnazca kandirmalari sayesinde bilinçli olarak yalanlarla kandirilmis ve koyu bir gizlilik perdesi arkasinda saklananlar tarafindan uzun zamandan beri yalan dolanla sömürülmüstür. Gizlilik bir sömürü teknigi, bir soguk harp araci olarak kullanilmis ve yalanlar israrla tekrar edile edile “gerçekmis” gibi görüntülere büründürülmüslerdir. “Tarih” gibi tanitilan yalan dolanlar, bilinçli yanlis bilgi yayini ile yaratilan yaniltmalar, sasirtmalar bilhassa Türk dünyasinin geçmisine yönelik olup, Asyadan kopup bütün dünyaya yayilan Tur/Türk insaninin binlerce senelerdenberi gittikleri her yerde gelistirdigi muhtesem bir medeniyetin çökertilmesini ve bilinmemesini hedef almistir. Bunun için de ne yapilmasi gerekiyorsa hepsi de yapilmistir. Eski Tur/Türk insaninin gelistirmis oldugu dini, dili, medeniyeti, kültürü ve hatta Tur/Türk insaninin kimligi sahte iddialarla degistirilerek çalinmis, bu durumlara karsi koyanlar ise cezalarini canlariyla ödemislerdir.

1.2) Görünen görüntü sudur ki bu politik oyunlar çok uzun vadeli olup, bilinçli sekilde hazirlanmis, sabirli ve çok gizli sekillerde tatbik edilmistir. Dünyaya medeniyet vermis olan Tur/Türk dünyasi, bütün bu gibi oyunlarla, yok edilmek için binlerce seneden beri bazi gruplar tarafindan bir boy hedefi haline getirilmis, geçmisinde yarattigi kültür ve medeniyetinden koparilmistir. Bu sebeple, Tur/Türk dünyasi ile ilgili her söylenene inanmamak, söylenmisleri veya söylenmemis olanlarin da neden söylenilmedigini çok ince delikli bir hüküm süzgecinden geçirmek, söylenilenlerin dogrulugunu veya egriligini sorusturmak, Tur/Türk dünyasi için kaçinilmaz bir ön istektir.

2. TURKLERE KARSI GEÇMISTE OLAN GIZLI EL TUTUSMALAR

2.1) Günümüzde Türk dünyasina karsi devamli sekilde her yönden yagdirilan bir propaganda yayini vardir. Yani Türkler kendilerine yönetilmis bir soguk harp araci olan “dil ateshi yaylimi” altindadirlar. Çok olasilikla bu geçmiste de böyle idi. Türklerin dünya medeniyetine katkisini gerçek boyutlari ile dile getiren arastirici yazar pek olmadigi gibi, Tur/Türk adini kullanarak dünya medeniyetinin en azindan bazi hususlarinin Türklerin katkisi oldugunu söyleyenlerin sayisi dahi parmakla sayilabilecek kadar azdir. Bazilarinin en basit bir masali bile dile getirilip ondan ve onu yaratanlardan övgü ile bahsedilirken, Türklerin yarattiklari eserlere ad ve kilif degistirilerek hep baskalarina aitmis gibi gösterilir? Türkün peyniri yogurdu bile baskalarina mal edilir de Türke mal edilmez. Türklere karsi olan bu olumsuz tutumun sebebi ne olabilir?

2.2) Bazilarina göre, sebep olarak üç kitada 600 yil yasayan Türkün Osmanli Imparatorlugu gösterilir ki ben bu gibi Osmanliya yüklenmeleri inandirici bulmuyorum. Elbette ki Avrupali, ve digerleri Türk’ü bagrina basar sekilde sevmemistir, fakat Türk’ü sevmemenin kökü daha öncelere gider. Bunda da Türklerin kendi olumsuz katkilarindan daha çok eski ve yeni Türk dünyasina karsi olumsuz gözle bakanlarin kendi geçmislerinde yaptiklari sahtekarliklardir. Baska bir deyimle günümüz dünyasini, uzak geçmisini inkar eden ve bilhassa geçmiste her yerde etken olan Türk dünyasini inkâr eden bir dünya haline getirenlerin kendi egrilikleri ve eski Tur/Türk dünyasini tarihten bilinçli olarak silenlerin kendi günahlaridir. Yazilanlarda tam gerçekler söylenecek yerde yari gerçekler söylenmis ve geride kalanlar da yalanlarla süslenmistir. Gerçegi bilmeden, fakat samimi bir sekilde yazan bir yazar ile gerçegi bildigi halde bilinçli sekilde sapitarak yazan yazar arasinda daglar kadar fark vardir. Birincisini hos görebiliriz amma digerini hos görmenin imkâni yoktur. Bazilari geçmiste yapilmis yalanlari gerçekmis gibi devam ettirebilmek için her defasinda yeni yalanlar uydurmak görevi düsmüs. Yapilanlar da onu gösteriyor.

2.3) Insanlara gerçekler anlatilmamis ve çogunluk karanlikta birakilarak yönlendirilmislerdir. Dünyanin ekonomik ve politik gücünü ele geçirmek isteyen küçük bir azinlik duruma hakim olabilmek için var olan eski düzeni bozup onun yerine kendilerinin gelistirdigi ve kendi maksatlarina uygun düzenler getirmisler. Bunun için de eski Türk dünyasinin gerçekci dininden bir takim yeni dinler üretilerek halk yeniden sekillendirilmis ve yönlendirilmislerdir. Dinler genellikle sorusturmaya açik sistemler degildirler. Sorusturulmalari arzulanmaz. Herkes onlari kendine söylendigi sekilde ögrenir, kabullenir ve durumu devam ettirir. Yapilan hileli oyunlari bilenler programin içinde olduklarindan onlar da gerçegi baskalarina itiraf edecek durumda degildirler. Böylece bir gizlilik alip basini gider. Elbetteki gerçegi bilmek isteyen pek çok insan her yerde vardir. Fakat onlara gerçek söylenmedikce onlar da karanlik içinde kalmaya mahkumdurlar.

2.4) Düsmani karalama taktigi çok etken bir soguk savas aracidir. Bu araç çok eski Tur/Türk dünyasina karsi yapildigi gibi, Osmanliya karsi da yapilmis ve günümüzdeki Türk dünyasina karsi da devamli sekilde kullanilmaktadir. Osmanliya karsi yapilan karalama propagandasi sayesinde Osmanlinin çökmesi saglanmis ve simdi de sira Turkiyeye gelmistir. Madalyanin sergilenen yüzü böyle iken, asil sergilenmeyen yüzünde ise baska bir manzarayi ancak çok derinlere indigimizde dolayli sekilde görüyoruz. Demek istedigimi biraz olsun açiklayabilmek için, örnek olarak, Türkiyenin bu günlerde Batidan almaga çalistigi su OMBUDSMAN sözüne bakalalim:

2.5) OMBUDSMAN sözü “adaletli bir sekilde devletle vatandas arasinda ara buluculuk yapan adil bir kimse” anlaminda olup Türkçe “Mabud-Osman” (Tanri-Osman, Adil-Osman) deyiminden yapilmistir. Dikkat edilirse, Türkçe “Mabud” (tanri, ilah) sözünün “a” ünlüsü düsürüldükten sonra ve “Osman” adinin da “O” ünlüsü basa getirildikten sonra iki Türkçe sözcük birlestirilince, karsimiza OMBUDSMAN sözü çikmaktadir. Sayet, Osmanli adaletsiz bir devlet olsaydi, Osmanlinin adini “Mabud-Osman” (Tanri-Osman) diye tanimlayip bu Türkçe deyimden, sözü kirma yoluyla OMBUDSMAN sözünü üretmezlerdi. Asli Bati dillerine aitmis gibi görünen bu söze “Türk insanini ve Türkün “Mabud Osman” adini örnek olarak almazlardi.

2.6) Baska bir deyimle, Türklerdeki adalet kavrami o kadar derin ve herkese esit olarak uygulanan bir kavram olmali idi ki ve bunu yapan “Osman” (Oguz-Man) da bu davranisinda “bir tanri” gibi adil davrandigindan olsa gerek ki OMBUDSMAN sözünün tanimlanmasina kaynak olmustur. Görülüyor ki yakin geçmiste hem kavram ve hem de sözcük olarak Türkçeye sokulmaya çalisilan bu OMBUDSMAN sözü aslinda Türkçe bir deyimden ve Türkün adaletinden kaynaklanmaktadir. Sözcügün üretilmesinde Türk insani, Türk adalet kavrami, ve Türk dili kaynak malzeme olarak kullanilmistir. Bu durum Batinin, Türk insanina karsi besledigi kin ve garazin yaninda, Türkü içinden nasil gördügünün ve hiç bir zaman açiklamadigi, gizli gizli içinde sakladigi bir sirrinin ifadesidir. Tur/Türk insanini bu sekilde görmek çok dogaldir, zira onbinlerce senelerden beri Tur/Türk insani essiz bir “ak” olan günesi kendisine tanri edinmistir. Yani her zaman Ak-Han’a inanmis ve AK-Han gibi davranmistir, alini ak, kalbi ak bir Osman bir Ogusman olmustur.

2.7) Nitekim, Türkün uzak ve yakin geçmisteki atalari Türkün adaletini daha önceleri dünyaya gösterdikleri gibi, Osmanlilar zamaninda da dünyaya kat kat isbat etmislerdir. Dolayisiyle, Türkün atalarinin hemen hemen her konuda komsularini etkilemis olmasi dogaldir. Denebilir ki Avrupali düsünürlerin beynindeki “Türk” her zaman için “asil ve adaleti temsil eden insandir”. Fakat, bu gerçege ragmen, bunu itiraf etmek Avrupali düsünürler için kolay yutulur bir lokma degildir. Çogu Bati düsünürlerin yetistirildigi ortam bu gerçegi açikca dile getirmelerini önler. Günlük gaileleri ile ugrasan çogunluktaki Avrupali Türk hakkinda gerçekleri bilmemistir, bilenin de sesi çikmamistir veya çikamamistir. Zira, bu iyi niyetli insanlar ancak geçmisin gizliliklerini bilenler tarafindan yönlendirilip sartlandirilmislardir.

2.8) Bilinir ki her hangi bir dile yeni sözcükler yaratmak kolay bir is degildir. Bu yüzden Türk dilcileri Türkçeye yeni sözcükler yaratmakta zorluk çekerler. Halbuki, baska bir dilin ifadeleri kaynak olarak alindiginda ve hele “fonetik” olmayan bir dile sözcük araniyorsa, Türkçeyi kaynak olarak kullanmakla kelime üretme isi defalarca kolaylastirilmis olur. Nitekim pek çok diller bu yolu kullanmislardir.

2.9) O halde Türk insanini sevmemezlige sevk eden durum yahut durumlar ne olabilir? Bence, Türk insanina karsi olan kin ve garazin kaynagi Türk insanina karsi çok eskilerden beri gelistirilmis olan çekememezliktir. Çünkü Tur/Türk insani dünyaya medeniyet vermistir, medenilik getirmistir. Günümüzde insanligin kullandigi en önemli icad ve gelismeleri cogunu eski Tur/Türk dünyasi vermisdir. Ne gariptir ki Tur dünyasinin basarilari, bilinçli sekilde Türk dünyasindan alinip baskalarina mal edilmistir.

2.10) Bakin, GENESIS 11: 1-9 ad vermeden ne diyor: [1]

“1 Simdi bütün dünya bir dili ve belirli, törelere uygun, düzenli bir takim sözcükleri kullanmaya devam etti. 2 Onlarin doguya dogru yolculuklarinda en sonunda onlar Shinar (Sumer) denen ülkede bir düz ova buldular ve orada oturmaya basladilar. 3 Ve birbirleriyle konusmaya basladilar: “Gelin! Tuglalar yapalim ve onlari bir yakma yöntemi ile pisirelim”. Böylece, onlarca tugla tas yerine ve katran da harç yerine kullanildi. 4 Simdi dediler: “Gelin! Kendimize bir sehir yapalim ve hem de basi göklere ulasan bir kule yapalim, ve yer yüzünde her yere dagilabiliriz korkusuyla kendimize sanli bir ad yapalim”.

“5 Ve Jehovah asagi inip sehiri ve insan ogullarinin yaptigi kuleyi görmeye gitti. 6 Ondan sonra Jehovah dedi: “Bak! Onlar hep ayni insanlar ve onlar için yalniz bir dil var, ve bu da onlarin yapmak için baslattiklari ve istedikleri bir sey. Süphesiz ki simdi hiç bir sey yoktur ki yapmak için onlarin aklina gelmesin ve onlar için yapilmasi güc olsun. 7 Gelin simdi! Asagi gidelim (inelim) ve orada onlarin dilini karistiralim ki onlar birbirlerinin dilini bir daha dinleyemesinler / anlayamasinlar”. 8 Böylece, Jehovah onlari o yerden yer yüzünün her tarafina dagitiverdi, ve onlar derece derece (tedricen) sehiri yapmayi terk ettiler. 9 Bu sebeple onun adina Ba’bel dendi, çünkü orada Jehovah bütün dünyanin dilini karistirmisti, ve Jehovah onlari yer yüzünde her yere dagitmisti.”

2.11) Bu ifadelerin yazildigi zaman M.Ö. 500-600 yillarina rastlar. Bu metinden asnalsilan sudur: bu ifadeleri yazanlar da dahil olmak üzere, dünya o zamanlarda tek dil konusuyordu. Bir grup kimseler, kendileri de o tek dili konustuklari halde, onu bozmayi, karistirmayi planliyorlar ve bu dili konusan dünyayi yok etmege çalisiyorlardi. O devirlerde Tur/Türk insani dünya da her yerde varligini gösteriyordu ve en mükemmel gelismelerini yapiyordu. O sirada Sumerlerin çökmesinden geriye kalan Tur/Türk gruplari, eski MASAR (MISIR) lilari, Sakalari, Pelasgian diye anilan diger Saka kollarini, Etrüskleri, Turukkulari, Trakyalilari ve Medeleri, Anadolulari, Kan-Han/Gün-Han (Kanan, Canaan) diye bilinen Tur Fenikelileri, Tur Kartacalilari, Avrupa Turlarini ve pek çok diger Tur/Türk gruplarini içine alan bir Tur/Türk dünyasi vardi ve her yerde Türkçe bir dil konusuluyordi. Iste parçalanmak, karistirilmak istenen dil de bu dildi. Yani Türkçe idi.

2.12) Metin bilinçli olarak kaypak bir dille yazilmis olup neyin ne oldugunu anlama güclügü bilinçli olarak metine islenmistir. Fakat kimin kastedildigide inkar edilemeyecek kadar asikardir. Elbetteki karistirilmak istenilen dil onu karistirmak isteyenlerin kendi dili olmadigi gibi, o dili konusan çogunluk halk da konusulan dili karistirmak isteyenlerin kendilerinden degildi. Bir nevi içten içten isleyen bir yara gibi, gizli gizli hazirlanan birileri içinde yasadiklari dünyayi karistirma ve birbirine düsürme görevini üstlenmislerdi.

Çogu Bati kaynakli olan eserlerden yillarca yaptigim arastirmalarimdan edindigim bilgilerin isigi altinda vardigim gerçekler asagida çesitli basliklar altinda sundugum gibi özetlenebilir:

3. ESKI TUR/TÜRK DÜNYASI: SUMERLER VE DIGERLERI

3.1) En azindan son buzullar çaginin sona erdigi takriben 20,000 arti sene öncesinden beri, eski dünya Türkçe dilin dünyada hemen hemen her yerde konusuldugu, eski Türk dininin dünyada her yerde inanildigi ve Tur/Türk insaninin diliyle, töresiyle ve idareciligiyle her yerde hakim oldugu ve insanlara adalet verdigi bir dünya idi. Tur/Türk insani gittigi her yerde dogasiyla uyumsallik içinde olmus, dogasina saygili, dogasini anlayan, seven ve ondan merhametli bir sekilde yararlanan medeniyetler kurmus ve dünya medeniyetine çok büyük hizmetlerde bulunmustur. Örnegin, Türkçe bir dil konusan Sumerler Orta Asyali Tur/Türk insani idiler ve denebilir ki günümüzde insanliga hizmet eden pek çok konuda yapilan katkilar onlar tarafindan düsünülmüs ve gelistirilmistir. Çivi yazisinin icadi ve onunla beraber gelisen okul sistemi, ögretmen ve ögrenci isleri ve iliskileri, gelistirilen bilgileri yazip kitapliklarda toplamak, vs. hep onlarin yarattigi eserler olarak onlarin kayitlarinda bulunmustur. Sümerler ile ilgili çalismalarimin internette su adreslerde görülmesini saygi ile öneririm.

http://www.compmore.net/~tntr/tur1.html

http://www.compmore.net/~tntr/200_whymes_list.html

http://www.compmore.net/~tntr/sumerturka.html

4. TÜRK AYDINININ YANILGISI

4.1) Günümüzde Türk aydininin bilmedigi veya bilinçli olarak disaridan yönlendirme yoluyla bilmemezlige, tanimamazliga sevkedildigi bir yanilgi vardir ki o da Türk dilinin çok yakin zamanda Orta doguya gelmis olduguna inanmak veya inandirilmak yanilgisidir. Bunun yaninda Türklerin tarihi de bir nevi Büyük Hun Imparatorlugu ile baslayip hep Asyada olusmus göruntüsü vardir. Anadoluda, Orta doguda, eski Misirda ve Avrupada Türkcenin konusulmadigi yanilgisi vardir. Çagdas Türkler yönünden bu kendi tarihleri hakkinda büyük bir yanilma ve dis odaklar için ise büyük bir kandirma basarisidir. Denebilir ki haklarinda baskalari tarafindan gelistirilen hilelerin bu kadar basariya ulasmis oldugu bir ulus, Türklerden baska birisi olmamistir. Halbu ki çok eski zamanlardan beri Orta Asyada oldugu gibi, Asyanin pek çok yerlerinde, Avrupada, Orta dogu, Kuzey Afrika oldum olali konusulan bir dildi. Anadolu oldum olali Tur/Türk insaninin Türkçe konusulan yurtlarindan birisi olmustur. Afrikada Sudan, Habesistan, ve hatta Madagaskar dahil Afrikanin bir çok yerlerine eski Tur dünyasi yayilmis ve oralarda gerek dil ve gerekse yapicilik izlerini birakmislardir. Madagaskar adasinin dikili taslari ile Asyanin dikili taslari ayni kültürün eserleridir. Avrupanin tümü en az 2000 yil evveline kadar yine Türkçe konusan bölgelerdi. Eski Greklerin, Latinlerin ve Semitik halkalarin kendilerine ait dilleri yoktu ve günümüzde Grekce, Latince, ve Semitk diye bilinen diller Türkçeden Türkçe sözcük ve bilhassa deyimlerin kirilip yeniden sekillenmesi yoluyla yapilmis dillerdir. Bu görüsün gerçek oldugunu çesitli delilerle gösterecegiz.

4.2) Aslinda kendi dilleri olmayan bazi gruplarin din ve ticaret adamlari Türkçe sözleri kirip degistirme yoluyla kendilerine yeni diller yapmaktaydilar. Nitekim sözde “Akadian” dili bu sekilde Sumer dilinden kirilarak yapilmis dillerin öncülerinden birisiydi. Bazi gruplar için din ve ticaret konularinda halk üzerinde etken olabilmek için çogu bilgileri bir “gizlilik” perdesi arkasinda tutmak, onu gerektigi sekilde ve gerektigi yerde kullanarak halki yönlendirmek çok önemli bir politika araci idi. Gizli bilgileri herkesin kolaylikla anlayamadigi bir sekilde ve kirilmis bir dilde tanimlamak ve konusmak bazi gruplarin halk üzerindeki basarilarini saglayan bir yoldu. Her iki konuda da kandirici olabilmek için gizlilik sartti. Ayrica her yerde ayni konusulan bir dili karistirmakla dili karistiranlara yeni is sahalari da gelisiyordu. Hele birbirlerini anlamayan gruplar arasinda iki dili bilen birisinin araya girerek anlasmayi temin etmesi, o kisi için her iki tarafi da kontrol altina almak demekti.

4.3) Grekler, Semitik halklar ve kendilerini Hint-Avrupali adi ile tanitan günün “Avrupalilari” Turkçeyi kirip yeni sözcük üretmekte o kadar ustalasmislardir ki böylece her bir grup için biraz ayri fakat aslinda Türkçeden kaynaklanan diller üretmislerdir. Uretilen diller kontrollu yapildiklari içindir ki birbirlerine benzetilmisler fakat hep ayni yapilmamislardir. Terzide elbise yapilir gibi Hint-Avrupa dilleri Türkçeden bilinçli sekilde ve çok olasilikla özel okullarda üretilmislerdir. Tamamen Türkçeden yapilma olan bu dillerin kendi basina baska dillerden ayri gelismis bir dil ailesi oldugu iddiasi pek çoklari için 20. asirin en büyük ilmi yanilgisi ve bazilari içinde dünya halkini kandirmadir. Bu gibi iddialar, Türkçeden yapilan bil-ogrulugunu kapatmak için çok az bir grup tarafindan uydurulmus ve bilinçsiz masum kütle de onlari tekrar etmekle gerçek olmayan durumlarin gerçekmis gibi yayilip yerlesmesine hizmet etmislerdir.

4.4) Bu yetmiyormus gibi Avrupanin yeni yerlesicileri eski Tur/Turk insanina ait Türkçe toponimleri de kirma yoluyla degistirmisler ve onlari Türklük kimliklerinden koparmislardir. Bütün bunlar onbinlerce seneden beri her tarafa yerlesmis Türk insanini ve onun gelistirmis oldugu medeniyet izlerini kökünden kazip atmayi hedef alan hös görüsüz davranislardir. Bu gibi davranislarin altinda Türklüyü ve Türk medeniyetini çekememek ve onu tarihten silmek emeli yatmaktadir. Öyle görünüyor ki bu yok edilme senaryosunda günümüzün Türk duunyasi son halkayi temsil etmektedir.

5. ESKI MASAR/MISIR BIR TUR/TURK DEVLETI IDI

5.1) Eski Misir Devleti hakkinda sunu söylemek hiçte yanlis olmaz: Insanlik tarihinin en uzun ömürlü devleti olan eski Misir Devletini kurup, eski Misir medeniyetini gelistirenler, dünyaca ünlü piramitleri dikenler, dilleri günümüzün Azeri Türkçesinin bir agzi olan Tur/Türk insanlari idi. Oguz-Kagan destaninda onlarin adlari MASAR diye geçer. MASAR adi Oguz-Kagan destaninda da geçer. Oguz-Kagan destaninda Masar kralinin adi da “Kagan” (Hakan) diye anilir. Il-günlerinin rengi kap-kara idi der. Bu da Oguz oraya gelmeden önce oranin insaninin Afrikanin kara renkli insaninindan oldugunun isareti olsa gerek. Eski MASAR/MISIR devletine hakim halkinin dillerinin Türkçe bir dil olusu (Dogu Anadolu ve Azeri Türkçesi), kendilerinin Orta Asyadan gelip Akdenizden itibaren Nil nehri boyunca kuzey Afrikada medeniyet gelistirmis olmalari, din, kültür ve törelerinin eski Türk dünyasinin din, töre ve inanislari ile ayni olusu ve eski Masar/Misir ünvanlarinin Türk Hakan ünvanlari gibi Türkçe dilde olusu, dünyanin bu çok eski ve uzun ömürlü devletinin bir Tur/Türk devleti oldugunun kanitlaridir.

5.2) Benim görüsümde, eski Masar’in (Misir’in) üç büyük piramitleri eski Tur/Türk dünyasinin üçlü Gök-Tanrisinin adina, yani Gök-Ata-Tanri, Gün-Tanri ve Ay-Tanri adlarina yapilmis abidelerdir. Milli bir proje olarak üç ayri Hakan zamaninda baslatilmis, en büyük piramit Gök-Ata-Tanri (evreni yaratan), ikincisi Gün-Tanri (günes için), Günes Gök-Ata-Tanriya göre ikinci sirada idi, ve üçünçüsü ise Ay-Tanri için (üç piramit içinde en küçügü) yapilmislardir. Üçlü Gök-Tanri için yapilan bu piramitler bitirildikten sonra bir daha da bunlar kadar cüsseli ve onlar kadar görkemli, Tanri adina yakisir piramitler yapilmamistir. Bunun arkasindaki sebebin, ekonomik olmakla beraber, üçlü Gök-Tanri adina yapilan bu piramitleri baska yapitlarla geçmemek istek ve düsüncesi olmalidir.

5.3) Bu çok eski Tur/Türk devletinin, yani eski Masar/Misir devletinin Tur/Türk dünyasindan kopmus olmasi, eski Türklügü yok etmek isteyenlerin planli ve bilinçli olarak eski Tur/Türk dünyasini yanlis tanitma gayretlerinden kaynaklanmaktadir. Dünyanin en uzun ömürlü devleti olan Eski Masar/Misir devletinin bir Tur/Türk devleti oldugunu gösteren ve onlarin han/hakan ünvanlarini yeniden gözden geçiren çalismami ayrica sunacagim. Masar adi sonradan Grekler tarafindan bilinçli olarak “EGYPT” sekline çevrilmistir. Ad degistirme bir “yikma, yok etme” takdigidir. Ne gariptir ki bunu yapanlarin kendileri de zamaninda hep Türkçe dil konusuyorlardi.

6. ESKI MASAR/MISIR KRALLARINDAN BAZILARI

Sir Wallis Budge’in kitabinda [2] ayrintili olarak bildirilen eski Masar kirallarindan bazilarini örnek olarak burada vermek isterim.

6.1) ****PU: Eski Masar/Misir devletini kuran ilk hakanin adi kazinmis ve adindan yalniz ****PU son kismi kalmistir. Digerlerinin hepsi kendilerine Tanri adlari aldiklarina göre, belki ona da ” ****aPa-U” (BABA-U/O), yani “O atsiz kurucu APA” demek yerinde olabilir. Kurucu kisi olmasi dolayisiyle de O-APAdir.

6.2) SKA/SAKA: Ikinci hakanin adi SKA seklinde veriliyor ki bu SAKA adindan baska birsey degildir. Böylece, hepimizin olmazsa olmaz seklinde bilmesi gereken husus sudur ki Eski Masar/Misir Tur/Türk Devletini kuran ikinci hakanin adi SKA seklinde gösterilmesine ragmen SAKA oldugu asikardir. Bilindigi gibi SAKALAR Türk dünyasinin atasi sayilir ve bu Tur/Türk insani eski Misirda da dünyanin en uzun ömürlü Türk devletini kurmuslardir.

6.3) KHAAU: KHAAU seklinde gösterilen bu ünvan eski Masar’in 3. Hakaninin adidir. KHAAU < “AKH-AA-U” < Tr. “AKH-AGA-U” (Ag/Ak Aga O), yani üçlü Gök-Tanriyi temsil eden bir ünvadir. Eski Masar/Misir hakanlari, Türk adetleri geregince kendilerini “yer yüzuunde “Tanri” ilan ettiklerinde, Gök-Tanrinin adini tasiyan ünvanlar aliyorlardi. Böylece, KHAAU seklinde okunan bu hieroglif yazi ile yazilmis ad, Ag/Ak Aga-O” seklinde Gün-Tanri’yi temsil etmektedir.

6.4) TAU (ATA-I-U): 4. Hakanin adi TAU seklinde olup Türkçe “ATA-U/O” deyiminden baska bir ad degildir. Yaratici Gök-Ata-Tanriyi ve Gün-Tanriyi temsil etmektedir.

6.5). THESH: Besinci hakanin adi THESH seklinde bildirilmistir. Adin birden fazla anlami olsa gerek: a) THESH < Tr. “ATESH” yani Gün-Tanriyi temsil eden bir ad. b) “T-H-ESH” < Tr. “ATA-ISHI” yahut ta “aTa-aHa-ISHI” anlaminda bir ünvandir.

6.6) UATCH-NAR: Yedinci Masar Hakaninin adidir. UATCH-NAR unvaninin anlami söyledir: UATCH-NAR < “U-A-T-CH-NAR” < Tr. “U-A(Bir)-aTa-eCHe-NAR” (O Bir Ata Eçe Nar) seklinde Gök-ateshi (nar’i) olan Gün-Tanrinin adini temsil eder. Ayrica, “U-A-aTa-eCHe-NAR” deyimi “U-Bir-Ta-eCHe-haN-AR/ER” anlaminda olup bu haliyle de hem yaratici Gök-Ata Tanriyi ve hem de EÇE deyimi ile Ay-Tanriyi temsil etmektedir. Eski Masar numaralarinda UA (Bir) sayisinin adi olarak bilinirse de, ben onu U-A seklinde görüyorum. Asil A harfi (tek ot filizi, elif) sayi olarak “1” sayisini isaretler. Böylece UA < U-A (U-Bir) olup yine Gök Tanrinin adidir. Böylece, UATCH-NAR seklinde gösterilen bu ad aslinda “O Bir Ata Eçe Nar” ßeklinde öz Türkçe bir hakan ünvanidir.

6.7) NARMER: onuncu hakanin adi olarak gösterilir. Bu hakan da kendini Gök Tanri ilan ederek kendini ilahlastirmistir. Adinin önündeki “Dogan, Shahin)” semboli ile Günes-Tanri oldugunu söyler. NARMER < “NAR-M-ER” < Tr. “NAR-Ma-ER” (NAR: kipkirmizi parlayan atesh, kor, nar, nar gibi) Türkçe deyimi ile kendisinin Muhtesem bir NAR ER oldugunu söyler. Ad Tur/Türû töreleri geregince verilmis bir hakan adidir. Adin içindeki ER sözü ile ayni zamanda Gök-Eri Gök-Ata Tanriya da isaret edilir. Böylece, Bu hakan kendini hem Gök-Ata-Tanri ve hem de Gün-Tanri olarak ilan eder. NAR sözü ayni zamanda “nar” adli bereket ve bolluk temsil eden meyveyi temsil eder ki bu da Hakanin zamaninda iyi bir dönemin yasandigini isaret etse gerek.

6.8) TCHAR (Akrep): TCHAR (The Scorpion) adi ile gösterilen bu eski Masar/Misir hakani bastan onbirincidir. Dogan/Shahin grubunda bir hakandir yani Günes Tanriyi (HOR/KOR (Horus) izler. TCHAR < “T-CH-AR’ < Tr. “aTa-eÇe-AR/ER” seklinde ve anlaminda bir ünvan olup hem Gök-Ata-Tanriyi ve hem de Gün-Tanriyi ifade eder. Adin baska bir sekli “aTa-ÇAR/ÇOR” seklinde olup yine bir Türk ünvanidir. Rus krallarina “ÇAR” denmesi bir tesadüfün neticesi olmayip ünvanin Türklerden alindiginin isaretidir. Türkler babalarina da “Eçe-er” anlaminda “Eçer” derler (kisisel olarak benim çocuklugumda babama verdigim bir ad). Eçe gerçekte hem evin en basi olan erkege ve hem de en yasli hanimina (ninesine) verilen bir addir. Böyleçe, “eçe” Türkçe sözü hemerkeklere ve hem de kadinlara verilen bir Türk ünvanidir. Tanriçe adindaki ‘çe” son eki Türkçenin ‘eçe” sözüdür.

6.9) MEN (MENES) eski Masar’in onikinci hakaninin adidir. Türklerin MANAS destaninin adi ile MENES adi aynidir. Ad “MEN-ES/AS” seklinde bakildiginda “Ben essizim” anlaminda olup Gök-Tanriyi tanimlar. Çünkü essizlik yanliz Gök-Tanriya ait bir özelliktir. Kendini yer yüzünde “Tanri” ilan eden eski Misir/Masar hakanlari, bu sebeple, kendilerini Tanriyi tanimlayan adlar almislardir. Bu hakanin adi kisaca MEN seklinde gösterilir ki MEN/MAN/BEN Türkçede birinci tek sahis kisisel zamiri olup yine eski Tur/Türk dünyasinin Gök-Ata-Tanrisinin adidir. MEN/MAN < ” M-EN/AN” < > MA-AN” seklinde (Gök’ün Muhtesemi (Görkemlisi) anlaminda olup yine Gök Tanriyi belirler.

6.10) ATA veya ATATI: Bu ad Eski Misir/Masar devletinin onbesinci hakaninin adi olup, en açik bir sekilde Türkçe oldugunu dünyaya bagiriyor. Hakan en dogru bir sekilde eski Tur/Türk dünyasinin evreni yaratan Gök-ATA-Tanrisinin adini alarak kendini yer yüzünde onun temsilcisi oldugunu ilan etmistir. Eski Misir konulariyla ugrasanlar sanki kulaklarini tikamislar gibi, dünyaya seslenen bu Türkçe adi isitmemezlikten geliyorlar. ATA veya ATATI adlarinin Türkçe bir ad, bir ünvan oldugunu bilmediklerinden degil, aksine asil maksat onu görmemezlikten, isitmemezlikten gelmek ve sanki hiç yokmus, olmamis gibi göstererek Tur/Türk insaninin yedibin sene evvelinden Nil kiyilarinda muhtesem bir Türk medeniyeti gelistirdigini inkâr etmektir. Ne kadar konusulmazsa bu eski Türk medeniyeti Türklükten o kadar çok uzaklasir ve Türklük tarihinden silinir. Zaten istenilen de budur.

6.11) Sir E. A. Wallis Budge, eski Misir/Masar hakanlarinin tümünün adlari ile temel bilgileri “An EGYPTIAN HIEROGLYPHIC DICTIONARY” baslikli kitabinda vermistir. Bu kitapta, Grek, Latin ve “Persler” de dahil olmak üzere gerisi tümüyle Türk olan toplam 439 hakan adi gösterilmektedir. Hieroglif yazisinda yazilmis olan bu hakan adlarini yeniden inceledigimizde hepsinin Türkçe olarak yazilmis ünvanlar oldugu gün isigi gibi ortaya çikiyor. Çok sasirtici Türk ünvanlari ile karsilasiyoruz. Bu konudaki çalismamin bana verdigi mutlulugu tarif etmek güctür. Yukarida üzerinde durdugum bu ilk on hakan adi onlarin Türklügünü tanitma maksadi iledir ve toplam hakan sayisinin çok az bir kismidir. Eski Misir/Masar devletinin diger hakanlari hakkindaki çalismalarim kitabimda gösterilmektedir; ayrica internet sayfamda da ayrintili olarak gösterilecektir.

6.12) Bu arada, Sir E. A. Wallis Budge, 1910 larda hazirladigi “Egyptian Language” baslikli kitabinda eski Masar/Misir yazisi konusunda, Ingilizce metnini dipnot olarak verdigim çok önemli söyle bir kayitta bulunmus : [3]

“Eski Misirlilar fikirlerini hieroglif denilen, pek çok resimli sembollerle yazilan bir yazi ile yazdilar. Onlar bu sekilde yazi yazmaya yedibin sene evvelinden fazla bir zaman önce basladilar ve bu yazi sistemi 100 B.C. ye kadar araliksiz kullanildi ki bu zaman eski Misirda Ptolemlerin Misirdaki hakimiyetlerinin takriben sonuna raslar. Hieroglif yazi sisteminin Misirda icad edildigi olasiligi olmayan bir durumdur; deliller bu yazinin kuzey-dogu veya Orta Asyadan Misira kadar gelip buralari isgal eden kesinlikle bilinen isgalciler tarafindan getirildi. Olar Nil nehrinin teskil ettigi ovaya, kuzeyde Menfis (Menphis) ile güneyde Tebes (Thebes) arasinda yerlestiler ve bu yeni yurtlarinda yavas yavas medeniyetlerini ve dinlerini gelistirdiler. Hieroglif yazi sistemi genel olarak en az devletin kendi maksatlari için kullanilmaya baslandigi zamana kadar, yazi yazma yavas yavas kuzeyde Akdeniz kiyilarindan en güneyde Meroe adasina kadar uzanan 3300 km (2000 mil) uzunlukta bir bölgeyi kaplayan sahada hem kuzeyde ve güneyde yayildi.”

6.13) Sir Wallis Budge, karisik bir dille yazdigi bu ifadelerinde “bu yaziyi yedibin sene evvelinden Orta Asyada icad edip Nil kiyilarina getiren” insanlarin Türk oldugunu söylememek için bin dereden su getiricesine ifadeler kullanmistir. Sözleri karisik olmasina ragmen, eski Misir/Masar medeniyetinin Tur/Türk insanina ait oldugunu ad vermeden gerçege en yakin bir dille konusan belki de Sir Wallis Budge olmustur.

6.14) Eski Misir/Masar yazilarindan ögrendigimiz sudur ki eski Masar dili bugünkü dogu Anadolu ve Azerbaycan Türkçesiyle ayni olan bir Türkçe idi. Böylece eski Misir/Masar resimli yazisida Türkçeye uygun olarak gelistirilmis bir yazi idi. Hieroglif yaziyi da icad eden Türkler oldugu gibi eski Misir medeniyetini kurup gelistirenler, essiz piramitleri yapanlar (ki piramitlerin, konik ve ari kovani seklindeki mezarlarin örneklerini Dogu Turkistanin mezarliklarinda da bol miktarda buluyoruz), muhtesem bir medeniyeti enaz besbin sene kesintisiz devam ettirenler Türkçe dil konusan Türklerdi. Denebilir ki Osmanli Türk Devleti Misira gittigi zaman bir isgalci güç olarak degil bir ata evine gidiyordu. Simdiye kadar bu söylenmemisleri açik bir dille söyleme firsati bana nasip oldugu için mutluyum. Gerçek bu iken eski Misir eserlerini inceleyenler bu gerçeyi dile getirmek söyle dursun yakinindan bile geçmezler. Bu gercegi unutturmak için dünya halki yanlis bilgilerle sartlandirilmaktadirlar. Hatta bazilari durumu daha da bugulandirmak için eski Sümer ve Masar essiz medeniyetlerini gelistirenlerin kullandiklari bilgileri uzaydan gelelenlerden almis olduklari görüslerini dahi söylerler. Ne var ki eski Misir/Masar devletinin insanlik tarihinde en uzun ömürlü Tur/Türk devleti oldugu gercegi bir gün her kes tarafindan anlasilacak ve kabul edilecektir. Fakat ne yazik ki Türkün yüceligini sevemiyen ve çekemiyenlerce eski Misir/Masar medeniyeti de simdilik Türk dünyasindan bölünüp koparilmistir. Buna ragmen geç bile olsa, atalarini nerede olursa olsun taniyip onlara sahip çikmasi Tur/Türk insaninin boynunun borcudur.

6.15) Eski MASAR/MISIR devletinin Tur/Türk kimligini Türklükten koparip inkar edenler, Büyük Iskender’in Masar’i (Misir’i) almasindan sonra eski Masar’a bir kaç asirlik hükümranlik yapan Grekler, onlardan sonra Latinler ve diger gruplar olmuslardir. Bu gruplar hükümranliklari sirasinda oldugu gibi ondan sonra da devam ettirdileri karistirma, yalan yazma, yanlis bilgilendirme ve gerçekleri sapitma politikalari ile bu en eski Türk devletinin Türklügünü tarihten tamamen silmislerdir. Tarihte hep basari göstermis, çok büÿük ve adaletli devletler kurmus olan Tur/Türk insanini çekemeyen gruplar Türkün çok uzun ve uzak geçmisini tarihten silmede basari göstermis olmalarina ragmen Tur/Türk insaninin kendi eli ile taslara kazdigi damgalari ve çesit çesit çivi, runik, Gök-Türk yazisi ile ve resimli sembollerle kendi dilinde yazdigi Türkçe ünvanlar, ifadeler, konusmalar tümüyle yok edilememislerdir.

6.16) Türkçe dili resimlerle yazmanin ne essiz bir basari oldugunu herkes düsünebilir fakat bu basarinin Türklerin atalari tarafindan gelistirildigini itiraf etmek her kesin yutabilecegi bir lokma degildir. Tur/Türk insani, Türkçenin dogal özelliklerinden, yani fonetik olusundan, ünlüler kuralina saygi gösterisinden, bünyesinde çesitli anlamlari içeren eklemeli eklerin olusundan yararlanarak Türkçe dilini yazi ile, damga ile, resim ile yazmasini basarmistir. Bütün bu halleriyle, Türkçe çesitli yazi sekillerinde yaziya dökülebilen en uygun yapida bir dildir ve eski dünyanin Tur/Türk insani bu basarilamiyani basarmistir. En sonunda Kün-Hanlar (Kanan/Kenan, Fenike, Phoenician) adlari ile bilinen Tur/Türk insani alfabeyi de icad ederek dünyaya hediye etmistir. Kan-Hanlar (Kanan) yanlislikla Semitik halk olarak dünyaya tanitilmis olmalarina ragmen onlar Semitik degil Tur/Türk insaniydilarve bu sebeple kendilerine Turyanlar da denir di. Türkü çekemeyenler ancak Türkün adlarini alip tahrif ederek Türklügün kalibina girmisler ve Türkü içinden çökertmislerdir.

Günümüzde bu gibi hususlar kimse tarafindan dile getirilmez ve itiraf edilmez. Çünkü tarihe bilinçli olarak gömülmüs olan Tur/Türk dünyasi bir daha gün isigina çikarilmak istenmez. Zira bu konularda, GENESIS 11 in emirleri, Tanri emirleri imis gibi yerine getirilirler.

7. DIGER TÜRKÇE DILLI TUR GRUPLARI

7.1) Eski Masar’in “Türkçe” konusan bir ülke olmasi yaninda, Anadolu medeniyetlerini kurup gelistirenler de Türkçe konusan insanlardi ve Tur/Türk insaninin atalari idiler. Eski Anadolu medeniyetlerini kuranlar Türkçe dilli ve Tur/Türk asilli kavimler olmalarina ragmen eski Grek yazar çizerlerince adlari kirilmis, degistirilmis ve Türklükten çikarilmistir.

7.2) Sözde “Minoan” adi ile dünyaya tanitilan gerek Girit adasi medeniyetini ve gerekse eski “Yunanistan” da, Balkanlarda, Trakyada ve Ege Denizinin diger adalarinda Greklerden binlerce sene önce yerlesen ve Greklerce Pelasgian diye adlandirilan insanlarin gelistirdikleri çok ileri medeniyetler de hep Tur/Türk insaninin medeniyetleri idi. Soyunun nereden geldigi dahi pek bilinmeyen yersiz yurtsuz Grekler ve diger Avrupali bu gerçegi kolay kolay itiraf edemez.

7.3) Ünlü Troylular, adlarindan da anlasilacagi üzere “Tur-öylü”, elbetteki Türkçe dilli özbe öz Tur/Türk halklari idiler.

7.4) “Aegean” seklinde Ege denizinin adi olarak israrla kullanilan bu ad Tur/Türk insaninin Ay-Gün (Ay-Hanlar ve Gün-Hanlar) adlarinin birlestirilmesinden kaynaklanan bir addir. Ege denizi adalarinda ve hem de bu denize kiyi olan Avrupa ve Anadolu taraflarinda yasayan ve kendilerine Ay-Han ve Gün-Han diyen Tur insaninin adlari birlestirilerek “Aegeans” seklinde Türkçeden ve Türklükten uzaklastirilmis bir ad yaratilmistir. Bilindigi gibi Ay-Han ve Gün-Han adlari Oguz-Kagan Destaninda Oguz Kaganin iki oglunun adi olarak geçer, yani eski çaglarin Ege ve Akdeniz kiyilarinda yasayan ve bu adlari tasiyan insanlar Türkçe konusan Tur/Türk insanlari idi. Ay-Han/Ay-An bir baska adiyla ION < > I (Ay)-ON/AN diye bilinen ve kendilerinden ötürü yasadiklari ülkelerine Türkçede “Yunanistan” (< Ay-hanistan/I-onistan) dedigimiz Tur/Türk insani idiler. Bu insanlar kendilerini Grek diye bilmezler fakat Pelasgian (Saka) diye bilirlerdi. Atina (Athens) Bir Grek sehri olmakdan çok adiyla, saniyla bir Ion/I-ON/Ay-Han Turlari tarafindan kurulmus bir Tur/Türk kentidir. Diger taraftan Gün-Hanlar ise Tarihe Kanan (Kanaan) ve Fenikeli adlariyla geçen denizci Tur/Türk insani idiler. Türk insaninin adini degistirerek Tur/Türk dünyasini bölmek ve bir taraftan bölünenlerin kalibina girmek ve böylece onlari kendilerinden sayarak medeniyetlerine sahip çikmak ve neticede Türk dünyasini ölü bir dünya haline getirmek bazilari için eski zamanlardan beri vaz geçilmeyen adetlerden biridir. .

7.5) Akdenize ad olarak verilen ve “Medterranean Sea” diye ögrendigimiz adin asli “Mede/Mete-Turanian-Su” (“Mede/Mete Turanlilar Suyu” anlaminda), öz Türkçe bir deyimidir. Özbe öz Türk adi olan bu ad da eski Türkçe dilden degistirilerek “Medterranean Sea” haline getirilmis ve Türklük kimliginden koparildiktan sonra dünyaya sahte bir adla tanitilmistir.

7.6) Tarihte Mitanni, Mede/Mete/Median, sonradan Mete Hun Imparatorlugu adiyla bilinen Büyük Türk Devletlerini kurup gelistirenler hep Türkçe konusan Tur/Türk insanlariydi. Dogu Anadoluda, günümüzde Suriye, ve Iraki içine alan bölgelerde yasamis Kaslar (Okuslar/Oguzlar), Hurriler, Urartular, Turukkular ve digerleri hepsi Türkçe konusan Tur/Türk insanlari idiler. Selahi Diker Bey genis çalismalari ile Medelerin Türkçe konusan insanlar oldugunu kitabinda belirtmistir. Tarihte pek çok kaynaklarda geçen “TURUKKU” adi TURK adindan baska bir ad degildir. Sumerlerin “URUK” adli sehrinin adi günümüzde “IRAK” seklinde degistirilerek Araplara maledilmege çalisilmistir. Bütün bunlar bilnçli olarak gelistirilmis Türklügü yok etme, yagma etme planlaridir. “Mesopotamia” uyduruk adi Türkçe “Ma-Oguz-Apa-Atam-Öyü” deyiminin kirilip yeniden sekillendirilmis halidir. “Mesopoatima” tarihte oldum olasiya Tur/Türk insaninin özbeöz yurdu ve yuvasi olmustur. Bölgeyi arastiranlar bölgenin Türklügünü inkar etmek için ilim perdesi altinda yanlis bilgilerle herkesi sartlandirirlar.

7.7) Parthian diye adlandirilan ve Iranda 600 senelik devlet kuran insanlar Irana Orta Asyadan gelmis Türkçe konusan Tur/Türk insani idiler. Bunlar sonradan Hindustana giderek orada da “Kushanlar” diye anilirlar. PARTH < Tr. “PIR-aTa-aHa” seklinde eski Turanin Gök-Tanrisini tanimlayan Türkçe deyiminden kaynaklanir. Kendilerine “PERS/PARS/FARS” adi veren Iranin Hint-Avrupalilari Türk kültürünün tanrisini tanimlayan bu adin kalibina girmislerdir ve PERSIA adi da yakin zamanda Türkcenin “BIR-AS-ÖY” sözünden türetilmistir. Nitekim PERS adi da “PER/BIR-aS/Essiz” anlaminda yine Gök-Ata-Tanri’yi, Gün-Tanri’yi ve Ay-Tanriyi tanimlar.

7.8) Tarihe Fenikeliler, diger adlari olan Phoenicians ve Canaanites adlari ile geçen, insanlar Kan-Han yahut Kün-Han (Gün-Han), Kanan/Kenan adli Tur/Türk insanlari idiler. Dilleri Türkçe idi ve kimlikleri Tur/Türk idi. En gelismis sehirleri olan ve TYRE diye yazilan sehirleri TUR-EVI anlamindadir. Yanlislikla ve/veya yaniltma ile onlar da Tur/Türk kimliklerinden uzaklastirilip dünyaya bilinçli olarak “Semitik” halk diye tanitilmislardir. Bugünkü hallerinde onlar da Araplastirilmis eski Tur/Türk insanidirlar. Fenikeliler, en azindan 2500 B.C. den beri yöreye yerlemis halklar iken, onlarla yakin komsuluklari olan fakat onlari hiç sevmeyen “Hebrew” lerin yörede peydah olmasi ancak 1200 B.C. yillarina raslar.

7.9) Fenikelilerin bir kolu olan “Kartacalilar” da kendi soydaslari olan Fenikeliler gibi Türkçe konusan insanlardi ve bati Akdeniz kiyilarina tamamen yerlesip denizcilikle ugrasiyorlardi. Fenikeliler ve Kartacalilar (< Tr. “KOR-aTA-aÇA/EÇE) Atlantikteki adalara ve bu arada günümüzde “Ingiliz adalari” diye bilinen adalarina kadar uzanmislar ve oralarda yasayan diger yerli Tur (e.g. Druid < Dur-idi/Tur-idi, Irlandalilar, Skotlar, Sikandiyalilar, Saksonlar (Sakalar), ve digerleri) insanlari ile ticaret yapabiliyorlardi. Elbetteki bir kismi bu gittikleri yerlerde yeni yerlesim yerleri gelistirmislerdir. Kartacalilar da Tur/Türk dünyasindan koparilip dünyaya yanlislikla Semitik halk olarak tanitilmislardir. Romalilar tarafindan yenildikten sonra Kartaca sehri yakilarak ve sökülerek temeline kadar tahrip edilmis, insanlari katledilmis ve geride kalanlarda Arap, Ispanyol ve Italian gruplar içinde eritilmislerdir. Bu arada bu Tur/Türk insanina ait kültür eserleri bir daha ele gecmeyecek sekilde yok edilmis ve bu Tur/Turk medeniyeti de tarihten silinmistir. Denir ki Kartaca sehri tahrip edildikten sonra köküne Romalilar tarafindan tuz ekilmistir, belki de yerinde ot dahi bitmesin diye.

7.10) Günümüzde Suriye diye bilinen bölgelerin hepsi Turlarin yasadiklari yerler olup “Turiye” adi ile bilinirken bu adin da T harfi degistirilerek “Suriye” haline getirilmis ve Türklük kimliginden uzaklastirilarak “Semitik” halklara mal edilmistir.

7.11) Günümüzde Filistin/Palestin gibi adlarla bilinenler insanlarin atalari Balkanlardan Ramses III devrinde eski Misirlilarca “Deniz Halklari” diye tanimlanan ve Balkanlardan gelen Tur/Türk soylu insanlar olub bu günkü halleriyle Araplastirilmislardir. Zaten adlarinin “Palestine” seklinde bir ad olusu, “istan” ekini tasimakla adin Tur/Türk oldugunun isaretidir. Istan” eki Türklerin bulundugu ülkelerin adlarina bir “damga” gibi eklenen ektir ve eski Türk diline ait bir deyimdir. Ramsess III zamaninda eski Masar’a saldiran bu denizci Tur/Türk halki Masarlilara yenilince, Ramses III onlari bugünkü Filistin denen yerlere, kuzeyden gelebilecek akinlara karsi bir nevi bekci vazifesiyle yerlestirmistir. “Onlarin Kuzeyinde, yani simdiki Lübnanda da zaten Fenikeliler (Kanan/Kenan/Kün-Han) vardi. Böylece, simdilerde hepsi araplastirilmis olan Fenikeliler, Filistinliler ve eski Masarlar eski çaglarda yanyana komsu olan hep Tur/Türk soylu halklar idiler. Bu günkü halleriyle bunlarin hepsi Araplastirilmis ve yanlislikla Semitik halklar olarak bilinirler ve Tur/Türk kimliklerinden koparilmislardir. Çok olasilikla “Palestine” adi Türkçe “Fil-istan”, “Bil-istan” veya “Pal/Bal-istan” deyimlerinden gelmistir. Türkçe “bal” sözünün Semitik dillerde “mel” olusu bir tesadüf eseri degildir.

7.12) Avrupanin tümü, Iskoçya ve yörelerindeki adalar da dahil olmak üzere, Scandia (yani Iskandinaviada dahil) kuzeyden güneye uzanan bütün avrupa Türkçe konusan Tur insanlari ile doluydu. Güneyde “Ispanya” yarimadasi hep Tur insaninin oldugu bölgelerdi. Bu simdilerde “Bask” diye bilinen group aslinda Asyali ve Tur soyundan insanlardi. Avrupanin eski Turlarindan geriye kalan bu Turlar kendilerine “Euskara” derler ki “Kara-Ogus” anlaminda olsa gerek.

7.13) Etrusklar Türkçe konusan Tur-Sakalar (TRSK) olup Italyanin batisindaki ülkelerine verilen “Etruria” adi “Tur-Er-Öyü” Türkçe sözünün kirilmis (anagrammatized) halidir. “Etruria” adi “Tur-Er-Öyü” (Tur Insaninin Evi) anlamindadir. Adin Türkçeligi inkâr edilemeyecek kadar açiktir.

7.14) Bütün bunlar Turandan ayrilip eski dünyanin çesitli bölgelerine yerlesmis ve medeniyet gelistirmis Tur/Türk insanlariydi. Bu adlara daha baska adlar ilave etmek te mümkün. Fakat bütün bu adlar arasinda insanlik tarihinin en uzun ömürlü olani eski Tur/Türk dünyasina ait eski MASAR/MISIR devleti olmustur.

7.15) Masar adi Oguz Kagan destaninda geçer. Eski Türkçe Masar adi Türkçede halen MISIR diye bilinir. Eski MASAR’a Sumerler “MAGAN/MAGUN” derlermis ki bu da yine Gün-Tanrinin adidir. Ayni sekilde Masar Gök-Tanrinin adidir. Masar adi sonradan Greklerin ülkeyi zaptedip yönettikleri zamanda “Gypsy”, “GIPTI” adlarindan kaynaklanarak (“Gezginci Öyü”) anlaminda “Egypt” olmustur. Bu ad ile aslinda “gezginci Garachilar” olan Grekler eski Misir/Masar Tur/Türk devletinin adini degistirmekle insanlik tarihinin en uzun ömürlü Türk devletini tarihten sildikleri gibi onlari Türk dünyasindan da koparmislar ve ayrica onlarin yarattigi medeniyeti de ogrulamislardir. Bu en eski Tur/Türk devleti Masar/MISIR da pramitler, tas sütunlu hanlar, saraylar yaparken gezginci Greklerler ortalarda yoktular bile. Eski Masar/Misir devletine sonradan takilan “Egypt” adi ile tarih degistirilmis, bu devletin Türklük kimligi bilinçli olarak elinden alinmis ve binlerce yillik eski Tur/Türk tarihi yok edilmistir. Bati yazar çizerleri de yazilarinda hep “Egypt” adini kullanarak Greklerin maksadina hizmet ederler. Tür/Türk dünyasina ait eski Masar’i, saf bir görüntü vererek, sanki onlarin gerçek Tur/Türk kimligini bilmiyorlarmis gibi davranirlar. Hatta eski Misirlilari tanitirken kullandiklari dilde onlari bir sis örtüsü içinde görüp yahut gösterip etnik kimlikleri bilinmeyen kimseler olarak tanitirlar. Tur/Türk insaninin adini, dilini, dinini ve etnik kimligini ya sahte bilgilerle kandirma propagandasi yaparak veya hayatini zorlayarak degistirmek ve onlari bambaska bir gruptanmis gibi göstermek Tur/Turk dünyasinin insanini, medeniyetini ve kültürünü tarihten silmekten baska birsey degildir.

Tarihte MASAR gibi bir diger ad da MACAR adi olup Tur insaninin baska bir koludur.

7.16) Muhtesem bir geçmise sahip olan, her gittigi yerde medeniyetler gelistirmis, insanliga hizmet etmis, pek çok konuda icadlar yapmis olan Türklerin atalarini çekemeyenler son üç bin yil içinde bütün eski Türk dünyasini tarihe karistirmislardir. Geriye kalan dil, din ve kültürü talan edip aralarinda paylasmislar ve medeniyet kalintilarini da müzelerinde göstermelik esyalar olarak toplamislardir.

8. ESKI TÜRK DINI

8.1) En azindan son buzullarin çözülüs zamanindan beri eski Tur/Türk dünyasinin (Turan) gelistirdigi bir üçlü Gök-Tanri dini vardi. Bu gök dininin temelinde evrende her seyi yaratan Bir-Gök-Ata-Tanri ile onun yaninda Gün-Tanri ve Ay-Tanri ile tanimlanan üçlü bir “gök-tanri” sistemi vardi. Bu tanimlamada Gök-Tanri BIR’di ve evreni yaratandi. Onun yarattigi Gün ve Ay, benzetmeli olarak, Gök-Tanrinin gözleri idi. Bu tanimlamada Gök Tanri bir “KOR/KÖR-TANRI” idi. Çünkü Gök-Tanrinin bir gözüne hiç bakilamazken digerine istenildigi kadar bakmak mümkündü. Gök-Tanrinin bakilamayan gözü yani çalisan gözü bir “OT/OD/UT” yani “KOR” (atesh) olan Gün/Kün/Günesh (Gün-Tanri) idi. Böylece Gök-Tanrinin bu gözü. Türkçe “KOR-GOZ/GÖZ idi. Gök-Tanrinin iyi çalismayan ikinci gözü Ay yahut AY-TANRI olup bu gözün kendi isigi yoktu ve bu sebeple o bir “KÖR-GÖZ” idi. Diger bir degimle, AY da Gök-Tanrinin KÖR-GÖZÜ idi. Bu yüzden eski Turan dünyasinin üçlü Gök-Tanrisi hem KOR-GOZ ve hem de KÖR-GÖZ olarak bilinirdi. Gök-Tanriyi temsil eden KOR-GOZ ve KÖR-GÖZ adlarindan ötürü üçlü Gök-Tanrinin adi O-GOZ ve ondan dolayi da OGOZ/OGUZ/OGUS adi ile bilinirdi. Böylece, OGUZ adi eski Türk dünyasinin hem Gök-Ata-Tanrisinin, hem Gün-Tanrisinin ve hem de Ay-Tanrisinin ayri ayri adi idi. Oguz’un en önde gelen hayvan simgesi ise OGOZ/OKOZ/ÖKÜZ, diger bir adi ile “yabani BOA/BOGA idi. Bunun yaninda Oguz’un binlerce adlari vardi ki onlar Gök-Tanrinin çok çesitli yönlerini ifade eden adlardi. Bütün bu adlar günümüze kadar gelen essiz bir dil olan OGUZ-KAGAN dilini yani Türkçeyi, baska bir degimle “GÜN-TANRI” (GÜNESH-dilini) yahut “TUR-DILINI” olusturmustur.

8.2) Oguz yaratici Gök-Tanri olmasi sebebiyle “ATA-U-ER” (aTa-U-eR) Türkçe deyimi ile de tanimlaniyor ve kisaca “TUR” (Tanri) olarak biliniyordu. TUR ayni zamanda “UT-eR” (Od-Er, Atash-Er, Gün-Er) anlaminda Gün-Tanrinin (Günes’in) adidir. TUR ayni zamanda “UTU-ER” anlamindadir. UTU Sumer dilinde Gün-Tanri’dir yani Günesin adidir. Türkçe hepsi ayni anlamda olan UT-U, OT-O, Atash-O, Kor-O hep Gün-Tanrinin adlaridir. TUR sözü üçüncü anlaminda ise AY-Tanri’yi da temsil etmekte olup TUR-ÖY deyiminde yerini almaktadir. Eski Tur/Türk dilinde UT sözü ayni zamanda “Öküz” anlamindadir. Eskidenberi Tur/Türk abidelerini ve Tur/Türk dünyasinin bayraklarini süsleyen “Hilal-AY”, benzetme yoluyla UT-ER’in, UTU-ER’in, TUR’un, TORA’nin (Okuz/Oguz-Er) boynuzlaridir. Eski Tur/Türk dünyasinin tas ve kayalar üzerine islenmis abidelerinde yuvarlak Günes Hilal-Ayin (Ark-AY) kollari arasinda gösterilir. Türk bayragi Oguz Ata’nin sancagi ve bayragidir. Türkün eski adet ve inançlari “türe/töre” olarak bilinir. Eski Tur/Türk dünyasinda “töre” kanundur. Yahudi ve Hiristian dinlerinde “Bes Kutsal Kitab’i” eski Tur/Türk dünyasinin törelerinden yararlanarak hazirlayanlar ona “TORAH” adini vererek Türkün törelerine sahip çikmislardir.

8.3) Avrupa dillerinde de bu TUR adi TYR, THOR, TOR, TORA, TAUR sekillerinde yazilir ve “Tanri” (God) diye bilinir. Gök Tanri’nin TUR adi Tur/Türk insanina çok eskilerden beri ulusal ad olmus ve bu sebeple Türkler TUR diye bilinirler. “TUR” Tur/Türk insaninin milli adi ve dogum yeri de “TURAN’dir”. Baska bir anlaminda, TURAN yalniz Orta Asyanin “Turan” diye bilinen bölgesi olmayip ayni zamanda Gök-Tanri TUR’un sahip oldugu her yerdir ve bütün dünyayi ve belki de evreni kaplar.

8.4) TURK adi “TUR-aKa” (Tur-Aka/Aga, Tur-Beyi) anlaminda Türkçe deyimden gelir ve adin sonundaki “K” harfi Türkçenin “AKA/AGA/AHA/EKE” ünvanini temsil eder. TUR sözü eski Türk dünyasinin Gök-Tanrisi olan Gök-Ata-Tanri, Gün-Tanri (oT-U-eR) ve Ay-Tanrinin ortak adi olan TUR adini temsil ettigi gibi o “Gök” yüzünü de temsil eder. Oguz-Kagan destaninda Oguz-Kaganin ordularinin her zaman önünde giden Gök-Böri (gök yeleli kurt) Gök-Yüzünü ve Gök-Tanriyi temsil eder. Tur/Türk ordularinin her ne tarafa yönelse karsisinda Gök-Böri’yi rehber olarak görmesi onlarin “gök renkli gök yüzünü” ve Gök-Tanriyi kendilerine rehber olarak görmeleri anlamindadir. Gök yeleli “Gök-Böri” bulutsuz, ap-açik gök-yüzünün gök-renkli Gök-Tanrisini ve boz-yeleli “Bozkurt” adi da ak yahut boz bulutlarla kapali “Boz renkli” gök-yüzünü yani Boz-Böri’yi” temsil eder. Türk’ün Böri adi “Kurt” adi ile esdir. KURT adi ise TURK adinin tersidir. Böylece “Kurt” (Boz-kurt yahut Gök-kurt) eski Tur/Türk dünyasinda Türk adinin bir baska hayvan simgesidir. KURT adi ayni zamanda “KUR/KOR-aTa” seklinde Gün-Tanri’nin, ve “KUR/KÜR/KÖR-aTa” seklinde hem Ay-Tanri’nin ve hem de KOR/KÖR Gök-Ata-Tanri’nin hayvan simgesidir. Türkün efsaneleri ezeldenberi Boz-Kurt ve/veya Gök-Kurt nakislari ile süslenip islenmistir.

8.5) BORI adi içinde ayrica Gök-Tanrinin baska bir adi da gizlidir. “BORI” < > “BIR-O” deyimleri es-degerdedirler. “BIR-O” Türkçe deyimi ise Gök-Tanrinin adidir ve böylece KURT (BORI/BÖRI) Türkün tanrisinin ve hem de Türk adinin hayvan simgelerinden birisidir.

8.6) Eski Tur/Türk dünyasinin Günesh, Gök-Ata-Tanri ve Ay-Dede (Baba/Ata/Apa) dan ibaret gök varliklarini evrensel üçlü bir Gök-Tanri olarak bildigi bu kavram Türk dünyasinin onbinlerce sene evvelinden beri, ta ki Islam dinine girinceye kadar, taptigi ve tapindigi evrensel dinini olusturur. Bu üçlü din kavraminin en göze görünür ve baskin biri Günes oldugundan ve ayni zamanda Günes dünyada her seye hayat veren bir ve birinci gök varligi oldugundan Tur/Türk insani Günese ve ondan sonra da Ay’a tapardi. Turan insaninin dünyada gittigi her yerde gelistirdigi medeniyetlerde yarattigi kutsal tapinaklar birer “tag/dag” gibi görkemlidirler. Zaten, Türkçenin ATA ve TAU/TAG-U (Dag-o) deyimleri birbirine akran adlardir. Onun içindirki daglar ve dag baslari Tur/Türk insani için kutsal yerlerdir. Eski ve yeni Tur/Türk dünyasinda dag gibi yükselen tapinaklar hep Gök-Ata-Tanri, Gün-Tanri ve Ay-Tanri için Tur insani tarafindan eski ve yeni dünya kitalarinda dikilmistir. Gerek Dogu Turkistanin “Turfan” bölgesinde bulunan yipranmis piramitler ve gerekse Asya, Avrupa, Afrika ve Güney Amerika kitalarinda eneski yerli halklar tarafindan yapilmis piramitler hep Tur insaninin bu kutsal tapinaklari arasindadir.

8.7) Bu Turan dünyasinin dinini daha ayrintili görmek için internet sayfamda su yaziya bakilmasini öneririm.

http://www.compmore.net/~tntr/tur2.html

8.8) Dünyada daha sonra gelistirilmis yeni dinler hep eski Türk dünyasinin üçlü Gök-Tanri din kavramindan alinarak gelistirilmislerdir. Bu arada yeni dinler eski Türk dünyasinin bu çok eski dinini önçe “paganlik” adi ile küçümseyip karalamislar, ve ayni zamanda da Tanri, Ogus, Tur, Mata/Mete/Mede adlarini insanlarin din inancinda öldürmüslerdir. Hatta Essiz Gök-Ata-Tanriyi “SATAN/SEYTAN” seklinde dünya insanina karalammislar ve menfi din propagandasi yoluyla dünyanin bu çok eski everensel dinini yok etmislerdir. Bu arada Tur/Türk dininden arta kalan Türkün inanç ve törelerine de sahip çikilarak yeni sekiller içinde insanlara pazarlamislardir. Eski Tur/Türk Masar Devlet Turan duunyasinin bu eski dinine her yönüyle inanan ve tapan bir devlet idi.

8.9) Türk dünyasinin eski dini “SHAMANLIK” idi seklinde olan tanitmalar ise

bilinçli olarak uydurulmus yaniltmalardir. “SHAMANLIK” tanimlamasi ile eski Tur/Türk dünyasinin muhtesem dini ilkel bir din haline indirilmis ve ona inanan insanlara da ilkellik damgasi vurulmustur. Diger taraftan dünyaya yeni din veriyorlarmis gibi bir görüntü verenler aslinda eski Tur/Türk dünyasinin dinini, ki eski dünya hep Günes dinine inanirdi, yalniz Ay-dini yaparak yeni bir kalip içinde dünyaya satmislardir. Fakat bu yeni kalipta insanlara “din” verme görüntüsü altinda, gerçekte dünyanin politik ve ekonomok kontrolunu elegeçirip insanlarin sömürülmesi hedef alinmistir. Nitekim basari da gösterilmistir. Böylece yeni dinler din olmaktan çok, dünya insanini kontrol etmek ve sömürmek için eski Tur/Türk inanç ve törelerinden bilinçli olarak düzenlenmis, bilhassa Tur/Türk dünyasina karsi gizli hedefleri olan politik ve ekonomik kontrol araçlaridirlar.

8.10) “SHAMAN” adi Türkçe “IShI-MAN” (Ishi veren er) anlaminda Gün-Tanrinin (Günesin) adidir. Ayni zamanda, “ESHE/EÇE-MAN” seklinde AY-Tanri’nin yani “KAM-Tanri” nin yani Ay’in adidir. Türkçe “kam” sözü Türkçede “shaman” anlamindadir. Bu ad, sanki bir sihirbaz imis gibi Ay’in devamli sekilde görüntü degistirmesinden ötürü verilmis bir ad olsa gerek.

8.11) PAGAN adi da Türkçe “aPA-aGa-AN” (Gök-Aga-Ata, Gök-Tanri) degimlerinin baska bir seklidir ve Gök-Tanriyi temsil eder. PAGAN ayni zaman da “APA-GÜN” (Ata-Gün, Gün-Ata) degiminin biraz degistirilmis halidir. Uçüncü bir anlaminda PAGAN sözü Türkçe “aPa-AG-AN” (Gökün-AG/AK-Apasi/Atasi) anlaminda yine Günesi ve AY’i tanimlayan bir addir. Eski Tur/Türk dünyasinin dilinde tek söz içine Tanri ile ilgili birden fazla tanimlama islemek eski bir töre idi.

8.12) Türk insani gerek atalarinin eski Gök-Tanri, Günes ve Ak-Ay dininin geregi olarak ve gerekse kendi dünya görüsüne uygun olarak daima “AK’i” yani “Günesi” (Ak-Han’i) ve Ak Ay’i tanri bilmistir ve ona göre ak-alinli, açik, adil ve hosgörülü davranmislardir. Eski Türk dünyasinin Gök-Ata-Tanri, Günes-Tanri ve Ay-Tanri dininin töreleri geregi “Gün-Ata” nin yani OGUZ-ATA-nin her rengini ve bilhassa onun daimi rengi olan AK, AL, MOR gibi renklerine ve gök’ün “GÖK” rengine dininde ve dilinde önçelik tanimistir. Onun içindir ki gök’ün “GÖK” rengine Tur/Türk dilliler “TÜRK-OGUZ” anlaminda “turkuvaz” (firuze < Tr. “bir-euz/ouz”, turqoise) adini vermistir. Türk insani karayi, Kara-AY’i ve Kara-Yeli saygi ile anmakla beraber, baskalari gibi kendine “tanri” edinmemistir. Onun için “kara gece” renksizliktir, gizliliktir, her türlü felaketlerin olusturuldugu bir ortamdir. “kara” rengi onun için pek ugurlu sayilmaz. Tur/Türk insaninin dünyaya verdigi muhtesem medeniyetin öncelikle sebebi Türk insaninin Gün-Tanriya (Günese), onun ak-isigina ve ak adaletine tutkun oldugu içindir.

8.13) Eski Türk dünyasinin dinini yok edenler, onu “PAGANLIK” ve SHAMANLIK” gibi terimlerle ilkel göstermisler, eski Turanin Günes ve Ay’a tapan Gök-Tanri dininin tanrisinin adi olan “OGUZ” adinin zihinlerden silinmesini etrafa gönderdikleri kandirici dilcilerle temin etmislerdir. Ne gariptir ki Türke Türkün bu en eski gerçek dinini kötüleyip unutturanlar, onun yerine getirdikleri yeni dinlerde eski Tur/Türk dininin bütün törelerinden yararlanip onlara sahip çikmislardir. “AS-ATA-AN” (Essiz-Gök-Ata) olan OGUZ-ATA’yi “SATAN/SEYTAN” adiyla tanimladiklari gibi, bu dinden ilhamini alan ve dünyada bir zamanlar evrensel bir dil olan Türkçeyi de ondan turetilen yeni dillerle öldürmegi amaç edinmislerdir. Bütün bunlarin kökünde, Tur/Türk insaninin dünyaya medeniyet vermis olmasi ve “onlarin yapamiyacagi bir sey yoktur” düsünce ve korkusuyla Tur/Türk dünyasinin kiskanilmasi ve çekilememezligi yatmaktadir.

8.14) Hiristiyanlik bütün Avrupaya yayilmadan evvel Avrupa halki hep eski Tur/Türk dünyasinin üçlü Gök-Tanri dinine tapiyordu. Örnegin, ünlü ilk Roma imparatoru GAIUS AUGUSTUS CAESAR adi tümüyle bir Tur/Türk ünvanidir. Söyleki: GAIUS < “G-AI-US” < Tr. “aGa-AI-US” (Aga Ay-Tanri), “AUGUSTUS” < “AUGUS-T-US” < Tr. “OGUS-aTa-US” (Oguz-Ata-Us yani Gün-Tanri) ve “CAESAR” < “CA-ES-AR” < Tr. “AKA-AS-ER” (“Aga Essiz Er” yani Gök-Ata-Tanri) anlamlari ile eski Türk dünyasinin üçlü Gök Tanrisini tanimlayan öz Türkçe ifadelerdir. Bu ünlü Roma imparatoru kendine Türkün Gök-Tanrisinin adini Türkce bir ünvan içinde vermesiyle kendini sereflendirmistir. GAIUS AUGUSTUS CAESAR Tur/Türk dünyasinin eski dinene tapan sözde “pagan” birisiydi. Buna ragmen, Batinin onu Latince bir ad olarak göstermesi bir yaniltmacadan ibarettir.

8.15) Hiristiyanlik Avrupaya yayilirken, Avrupanin eski ve yerli halki olan Gök-Tanriya tapan Turlari insanlik tarihinin en büyük soykirimina hedef olmuslardir. Cadi diye ateslerde yakilanlar büyük olasilikla Avrupanin Tur insanlariydi. Belki de milyonlarcasi kendi eski “günes” dinini kaybetmemek için giristikleri savasi hayatlarini vermekle kaybettiler. Günümüzde “soy-kirim” anlaminda kullanilan “genocide” sözcügünün aslinda “GENOCi-IDE” < Tr. “GUNCI-IDE-O” (O-Günci-idi, O-Gün’e tapandi, O-pagandi) anlaminda bir Türkçe deyimden geldigi asikardir. Yine tarihte Romalilari eglendiren, sözde “kiliç” anlaminda bir sözcük olan “gladius” sözcügünden geldigi iddia edilen ünlü GLADIATOR oyunlarinin adi aslinda “AGLADI-TOR” Türkçe deyiminden baska birsey olmasa gerek. Elbetteki vahsi hayvanlara atilip vahsice öldürülenler Tur olmayip ta baska birisi de olsaydi, oyunun vahsiliginden onlar da “aglardi”. Fakat ne varki söz içinde gizli olan anlamda arslanlara atilanlarin çogunlukla Tur oldugu anlami gizlidir. Ayrica, “gladius” sözü içinde de “adi-gilus/gilush” (adi giluç) Türkçe deyimi kirilma yoluyla gizlidir. Görülüyor ki Avrupanin binlerce yillik yerli halklari olan Tur insanlari yeni din bahanesiyle kitadan temizlenirken büyük soy kirimina ugratilmistir. Ne ilginçtir ki Avrupanin yeni yetme dini bütün kitaya yayilabilmek için bu soykirimlari gerekli ve hosgörü ile karsilamistir.

9. TÜRK DILI GÜNES DILI / TUR DILI / TANRI-DILI

Elbetteki Türkce hakkinda söylenebilecek pek çok husus vardir ve bu konuda pek çok kitaplar yazilmistir. Benim buradaki maksadim söylenilenleri tekrar etmek degil asil söylenilmemis olan, yahut alisilmamis olan hususlari dile getirmektir.

9.1) Tür/Türk dünyasinin dili olan Türkçe Türkün Tanrisinin adindan kaynaklanan bir dildir. Diger bir deyimle, eski Türk dünyasinin çok eski Gök-Tengri dinine ait töreleri, one inananlarin her türlü yasamina bir rehber oldugu gibi Tur/Türk dilinin gelismesine de rehber ve kaynak olmustur. Gök-Tanri, Günes ve Ay Tur/Türk insaninin dilinde pek çok kavrama, yer, ülke, köy, kent, ur/ör, örük, dag, su, deniz, göl, nehir, kum, çöl, vs. adlarina, Tur/Türk insaninin çogalan boylarina, uruk adlarina, bey, aga, han, kan, hakan, kagan adlarina, atasina, anasina, bebegine, babasina, apasina, ünlü insanlarini taniyip degerlendiren adlarina, sayilarina, sahis zamirlerine, aylarina, günlerine, gök te yildiz kümelerine, yönlere, dogasinda hayvanlarina, isinde kullandigi icadlarina, vs. hep ad kaynagi olmustur. Dilinde en güclü kavramlari tek heceli sözcüklerle tanimlamis ve dil gelistikce, bu kavramlar birbirine eklenerek yeni kavramlarin adi olmustur. Sözcükler birbirine eklenerek deyimler ve deyimler birbirine eklenerek cümleleri olusturmustur. Türk dili bu haliyle de yazi icadina en uygun bir dil olmustur. Böylece Tur/Türk dili bir Tanri dili, Günes dili ve Ay dili olmustur.

9.2) Dikkat edilmelidir ki Türkçede her tanimlama “tur” eki ile, yani gerek Türk’ün tanrisinin ve gerekse kendisinin adi olan TUR sözü ile biter; örnegin: okul-tur, ata’tur, ana’tur, Ay’tur, Gün’dür, vs. de oldugu gibi. Bu ek günümüz Türkçesinde DUR, DÜR, DIR, DiR, eklerinde T/D degismesi göstererek geçer. TUR ekinin Türkçeye bu kadar hakim olusu gelisi güzel olmus bir durum olmayip eski Tur/Türk atalarinin Gök dini ile dillerini birbirine baglamalari neticesidir.

9.3) Türkçe bir “OGUZ” dilidir onun içindir ki “Oguz” adi ile Türkçe “aguz” (söz) birbirine benzer. Bu da tesadüflerin neticesi degildir. Yukarida isaretledik ki Türkün atalari konustugu dilin sözcüklerini Tanrinin adina yakistirarak yaratmistir. Onun içindir ki Türk töresinde “KORKUT-ATA” (< “KOR-KUT-ATA” < > “KUTSAL-KOR-ATA” yani “GÜN/KÜN” (Gün-Tanri) her seye “ad veren” olarak bilinir. Bu sebebledir ki Türkçe “GUNESh DILIDIR”. Günesh sözü asil Gün-ishi” Türkçe deyiminden kaynaklanir. Gün ise gün-isinin kaynagi oldugundan “gün” ve “günesh” ayni anlamda dilimizde kullanilirlar.

9.4) Türk dili bir “MA”, yani “AY” dinidir. Oguz-Kagan destaninda Oguz-Kagan Ay’a “MA/MAH” adini verir. Böylece AY hem ma’dir/muhtesemdir ve hem de AY’in baska bir adi olan MA/MAH dir.

9.5) Bunun yaninda Türkçe bir MA dilidir. Türkçe de hiç bir dilde olmayan bir özellik vardir ki o da hem “olumluluk” (positive) ve “olumsuzluk” (negative) ayni “MA” eki ile ifade edlir. Örnegin olumlu anlamda: okuma, yazma, gitme, gelme, gülme, yeme, içme, vs de oldugu gibi; olumsuz anlamda: okuma, yazma, gitme, gelme, gülme, yeme içme, vs de oldugu gibi. Güney Americanin Maya ve Aztek yerli halklarinin dilinde de ayni ikilik vardir ve olumsuzluk “ma” eki ile yapilir. Dikkat edilmelidir ki Ay-Tanri da bir “ikililik” tanrisidir. O, ayni zamanda, hem “aktir” ve “karadir”, fakat her iki halde de “Ma” dir. Ay-Tanri MA-ATA’dir”, yani MATA/METE/MEDE sekillerinde eski Tur/Türk dünyasinin AY-Tanrisidir. Türkün “Büyük Hun Imparatorlugunun” kurucusu METE-HAN adini bu kavramdan alir. Tarihte Mede’ler ve Mitanniler adlarini yine bu addan alirlar.

9.6) Türk dilinin fiilleri hep “mek/mak” ekleri ile biter. Bu ek te Günesin adi olup “MA-AK” Türkçe deyiminden kaynaklanir. Böylece Türkçe fiiller bile günesin adi ile biter. Bunun gibi diger Türkce eklerin pek çogunda da yine yine Gök-Tanri’yi tanimlayan Türkce adlar vardir.

9.7) Tur insani dilinde Gök-Tanriyi sonsuza kadar yasatabilmek için gelistirdigi alfabenin harflerinin adina da yine Gün-Tanrinin, Ata-Tanrinin ve Ay-Tanrinin adlarini vermis ve böylece, gerek Türk dilinde ve gerekse bütün diger dillerde hep Türkce olarak Tur/Türk insaninin tanrisinin adi söylenilmeden edilemez. Verilen bilgilere göre, bu seref tarihte Tur/Türk insani olan adilari Kun-Han, Kan-Han, Kanan, Kenan (Canaan), Efe-Kin-Eli, Efe-Kün-Eli (Fe-nik-eli) Türkçe deyimlerinden gelen Gün-Hanlara nasip olmustur. Gerek Bati ve gerekse Semitik dillerde de bu harfler kullanildigindan, Gök-Tanrinin adinin her dilde okunmasi sonsuza dek saglanmistir. Bati dillerinde bu eski Kan-an/Kün-Han alfabesi ile yazilan her sözcüklerde daima hem tanrinin adi gizli olarak arkada Türkçe olarak ve hem de onu örten fakat günlük bir kavrami ifade eden Türkce bir deyimin kirilmis hali yeni sözcüklere temel teskil eder. Alfabede her harfin adininin Türkçe olarak belirlenmesi Türk dilini ve ondan üretilen diger dilleri bir Tanri dili olarak belirler.

9.8) Türkcede her söz geçmisten kalma bir yazit, bir resim, bir kazit gibidir. Bu diger dillerde de öyledir. Her sözcügün tanimlamasi asiri bir gerçekcilige ve mantiga dayanmaktadir. Her sözcük eski Tur/Türk dünyasindaki kültürün, dünya görüsünün, hayat felsefesinin küçük bir bölümünü anlatir ve onu gelecege götürür. Dil “Aguz’dur”; Agus “Oguz’dur”. Böylece Oguz ve Aguz biri digerinin aynidir, yani Oguz’suz aguz ve “agus’suz da Oguz olmaz. Oguz insan oglunun adidir ve her insanin da “aguz’u” vardir. Tanri-Oguz adi söylendigi ve anildigi zaman vardir. Söylenmedigi zaman yalnizdir ve tek basinadir. Kültür aguz’un kavramlara “ad” vermesiyle olur. Adi konulmamis nesne var bile olsa adi olmadigi için bilinmez. Bilinmeyen nesne ise “yok” anlamindadir. Onun içindir ki “dil, ses, söz” tanri ile dogmustur. Bebek dogdugunda ilk isi “sesini” çikarip dünyaya geldigini ilan eder. Onun ilk bagirmasi onun sesi ve sözüdür. Söz Tanri kadar güclüdür. Onun içindir ki Tur/Türk töresinde Korkut-Ata “Ad veren” olarak bilinir yani o bir “AD/AT-HAN’dir”. AT/AD-Han’in disilestirilmis hali “At-Han-Ana’dir”. “At-Han-Ana” Türkçe deyimi eski Tur Ay-Han (Yunan) dilinde “ATHENA” (< At-Hen-a) seklinde kendini gösterir. Athena da Zeus’ün (aZ-EUS’un/Ouz’un (Essiz-Oguz’un) aguzundan dogmustur ve her ad gibi o da tektir ve bakiredir. Bati dinlerinde “Ilk defa Söz (Word) vardi” deniyor. Bu gelisigüzel söylenmis bir ad degildir. Türkçenin “aguz içi” anlaminda bir sözü olan “avurd/avurt” Ingilizcede karsimiza “WORD” olarak çikiyor. Bu tesadüflerin neticesi olmayip bilincli sekilde Türk dilinin birileri tarafindan asurulmus oldugunu gösterir.

9.9) Türkçe çok olasilikla 2000 yil evveline kadar, belki de daha sonralarina kadar, bir dünya dili idi. Genesis 11 de belirtildigi gibi bu dünya dili onu istemeyenler tarafindan bilinçli olarak karistirilmis, gözden düsmesine sebep olunmus ve konusulma alani daraltilmistir.

9.10) Avrupa kit’asinin eski Tur insani tamamen yok edildikten sonra dilleri de dinciler tarafindan çarpitilmis ve taninmaz hale getirilmistir. Ayni karisiklik, Avrupali Yeni-Dünya Amerikasina vardiktan sonra oradaki yerli insanlarin dillerine de tatbik edilmis ve onlarin kimlikleri de taninmaz hale getirilmistir.

9.11) Bati dillerinde de Türkçenin “Günes dili” oldugu kavrami iyi bir sekilde saklanmistir. Hemen hemen her sözcügün içinde gizli ve Tanriyi tanimlayan bir anlam oldugu gibi ön tarafta da sözcügün günlük islemlerde kullanilan anlami vardir.

9.12) Tur/Türk insaninin atalari, eskinin tek heceli Türkçesinin yaziya en uygun bir dil olmasi sebebiyle yaziyi icat etmis ve onu dünyaya hediye etmistir. Bunu inkar edenler Tur/Türk insaninin basarisini çekememe asagilik duygusu içinde olduklarindan bu basariyi Türk’e maletmezler.

9.13) Günümüz de Türkçesi disinda olan pek çok diller Türkçeden yapilmistir. Hint-Avrupa ve Semitik diller Türkçe deyimlerin ve sözcüklerin kirilip yeniden sekillendirilmesi neticesi yapilan dillerdir. Suna bilhassa dikkat edilmelidir ki bu “yabanci” dillere kaynak olan, Türkçenin sözcüklerinden çok kavramlari tanimlayan “deyimleri” yani ifadeleridir. Bu sebepledir ki diger dillerde Türkçe sözcüklerle basabas ayni yapida ve anlamda sözcük bulmak zordur. Fakat yabanci dillerin çok karisik görünen sözcükleri Türkçenin ayni anlami ifade eden deyimleri ile kiyaslandiginda durum hemen degismekte ve önümüze yepyeni bir kapi açilmaktadir. Bu alisilmadik bir kavramdir ve ilk bakista dinleyenlere inanilmaz gibi gelirse de, konu dikkatle incelendiginde kavramin yeni dil yaratma konusunda çok uygun ve en kolay bir yöntem sekli oldugu ortaya çikar. Hele, Türkçe gibi gelismis bir dil temel dil-bilgisi kaynagi (data base) olarak alindiginda, istenildigi kadar yeni dil üretilebilinir. Nitekim bazilari bundan enine boyuna yararlanmislardir. Bu tezimizi destekleyen sözcükler listesini ayrica verecegim.

9.14) Türkçeden yararlanarak gelistirilen yabanci diller bilinçli ve kontrollu olarak Türkçeden yapilirken ortaya çikan sözcüklerin Türkçeden oldugunun taninmamasi için özel gayret sarfedilmistir ve bu iste de çok büyük basari gösterilmistir. Denebilirki Türkçeden “yabanci sözcük” üretme isi günümüzde bile devam etmektedir. Bir tarafta Türkçe gibi muazzam bir dil hazinesi varken ve onu “kirip yeniden yapilandirma” yoluyla yabanci sözcük üretmek isi bu kadar kolay iken ve bu bil-ogrulugunun da simdiye kadar farkina varilmadigina göre, günümüzde de bu isin yapilmamasi için hiç bir sebep olmasa gerek.

9.15) Tezimizin geregi olarak, Türkçe “bir-ana” yahut “bir-ata” (> proto) dil oldugundan, kendinden üretilen dillerden önce gelismis bir dildir. Dogal olarak “türedi-diller” anadan ve atadan çok daha genç olan dillerdir. Bu görüs içinde, örnek olarak denebilir ki Hint-Avrupa ve Semitik diller hiç bir zaman Türkçe kadar eski diller olmayip, ve hele kendi basina bagimsiz olarak gelismis diller degildirler. Aksine, bu diller Türkçeden gelistirilmislerdir. Onlarin kendi basina alti-yedi bin senedenberi gelistirilmis oldugu iddialari ise inandirici olmaktan uzak oldugu gibi büyük bir olasilikla ayri bir yaniltmacadir. Günümüz dilcileri bu gibi iddialari yaparken, aralarinda çogu dilciler gerçegi bilmemekte ve asil gercegi bilenler ise onlara gerçegi söylememektedirler. Dillerin anasi veya atasinin “Türkçe” oldugunu itiraf etmek her batilinin kolaylikla kabullenecegi bir kavram degildir. Çok iyi niyetli arastiricilar bile dillerin kökü konusunda yanlis yola sevk edilmislerdir.

9.16) Bati dillerinin Türkçeden ayri ve bagimsiz bir sekilde gelismis oldugu iddialari bu dillerin Türkçeden bilinçli sekilde yapildigi gerçegini daha da kapatmak için bas vurulan çarelerden birisi olsa gerek. Bunun böyle oldugunu, an azindan Greek, Latin ve diger Hint-Avrupa dilleri ile Semitik diller konusunda gösterecek durumdayiz. Prof. Emeritus G. S. Kirk, “The Nature of Greek Myths” baslikli kitabinda, “Greek” sözünün çok belirsizliklerle dolu oldugunu, “Greek” dilinin de “Akadian” dili gibi bir milleti degil bir “dili” temsil ettigini ” yazar. [4] Elbetteki bir “millet” olmadan bir dil olmaz ve olamaz. Kendilerine Akadian ve Hellen (Greek) diyen gruplar gezginci gruplardi ve bir millet degillerdi. Fakat kendilerine dil diye gelistirdikleri diller birincisinde Sümerceden ve ikincisinde de Türkçeden kirilarak gelistirilmis uyduruk dillerdir. Bu dillerin Türkçeyi çok iyi bilen dilciler tarafindan bilinçli olarak yapildigini gösteren çesitli sözcükleri ayrica verecegiz.

9.17) Bu dilleri yapanlar büyük olasilikla çok azinlikta olan fakat politik ve ekonomik gücü ellerinde tutan dinci müesseselerin adamlari olmuslardir. Gerçegi söylemek yerine her seyi gizli tutarak ondan kendilerine çikar saglamayi hedef edinenler, gizlilik sayesinde normal halkin duygularini ve dolayisiyle de kendilerini rahatlikla kontrol edebilmislerdir. Bu gizlilik, dünyaya pek çok yalanin söylenmesine, fitne fesat tohumlarinin atilmasina ve gizli oyunlarin oynanmasina uygun bir yuva olmustur.

10. KIRILMIS TÜRK DILINDEN YAPILMIS SÖZCÜKLERE BAZI ÖRNEKLER

10.1) Yukarida verdigim bilgilerin isiginda simdilik kisa bir liste ile dediklerimi canlandirmak istiyorum. Bu listede bazi Ingilizce sözçükleri ve anlamlarini verdikten sonra Türkçenin sözcüge kaynak olan sözcük veya degimini veriyorum. Bazi hallerde Ingilizce sözcük ile es anlamli diger sözcükleri de veriyorum (synomym). Dikkat edilmesi gereken husus sudur: bir tarafta yabanci bir sözcük diger tarafta Türkçe bir ifade. Her ikisi de ayni ünsüzleri ve deyisik sayida ünlüleri kullaniyor. Fakat ünlülerin bir kismi yabanci sözcükte ya düsürülmüs ve/veya baska bir ünlü ile yer degistirilmistir. Her iki durumda da anlam birbirinin ayni veya birbirinin yakini, veya biri digerinin dil bakimindan akrabasi. Ayri ayri birbirinden bagimsiz olarak gelistirilmis dillerde bu gibi sözcük benzerliklerinin olmasi olasiligi sifir denecek kadar az. Hele her iki dilde de bulunan benzer sözcüklerin ve/veya deyimlerin sayisi arttikca olasilik derecesi de iyice düser.

10.2) Benzerliklerin bu kadar yakin olabilmesi için bir dilin digerinden kaynaklanmasi gerekir. Türkçeye giren yabanci sözcükler ak zemin üstünde kara lekeler gibi hemen kendilerini belli ederler. Çünk¨¨Türk diline giren yabanci ßuozcüklerin kimligi saptirilmaz. Fakat Türkçeden yabanci dillere giren Türkce deyimler ise bilinçli olarak eritilmisler ve kimlikleri bir daha da taninmamak üzere degistirilmislerdir. Bu ancak özel yöntemlerin neticesi olabilir. Hedef üretilen sözcüklerin Türkçeden alindigini isaretleyen bütün izlerin ortadan kaldirilmasidir. Bu sebeple, gerek harflere ve gerekse hecelere yer degistirilmis olmasi çok dogaldir. Bu durumu tesadüflerle izah etmek imkânsidir. Böyle bir durumun olabilmesi için bir tarafta bilinçli bir sekilde Türkçe ile ugrasilmis olmasi gerekir.

10.3) Daha genis bir liste ayrica kitabimda verilecektir. Asagidaki listede alfabetik sira ile verilen her sözcük ayri ayri tanitilmis ve nasil degisimlere ugratildiklari hakkinda (anagrammatizing) bilgi verilmistir.

***

INGILIZCEDEN BAZI SÖZCÜKLER

ACE: “outstanding” ve “one of a kind” ile es-anlamli bu sözcük Türkçe “bir” ve “essiz” anlamlarinda olan Türkçe AS sözcügünden kirilmistir. Hem yazilis ve okunus bakimindan Türkçe AS sözcügünden uzaklastirilmis olmasi onun aslinin Türkçe oldugunun taninmamasini saglar.

ACHE: pain, agony, hurt ile es-anlamli aci ve agri ifade edip Türkçe ACI sözcügünden yapilmistir. C harfi Ç’ye (CH) degistirerek ve ayrica CH’yi K sesi gibi okuyarak taninmaz hale getirilmistir.

ACCIDENT: Bu sözcük “ac-ci-dent” ve “ak-si-dent” seklinde analiz edildiginde Türkçenin “AKSI-eDENTi” (kazadi) degimi oldugu görülür. Bu aksilik yaratan bir olayin adi. Türkçe deyimdeki ilk K harfi C harfine degistirildigi halde yine K seklinde seslendilrilmekte, fakat S harfi ise yine C harfine degistirildigi halde S seklinde seslendirilmektedir. Ve böylece her hangi bir kural gözlenmemistir. Ayrica, Türkçe “EDENDI” deyiminin E ve I bas ve son ünlüleri düsürülmüs, neticede iki kirilmis veya bozulmus Türkçe sözcükler birlestirilerek yeni sözcügün Türkçe kimligi silinmistir.

ACCIDENTAL: “acci-den-tal” seklinde incelendiginde Türkçenin “aksi eden oltu/oldu”, “aksilik oldu”, “kaza oldu” anlamlarinda olan “AKSI-eDEN-ALTu” degiminden yapilmis oldugu belli oluyor. Taninmamasi için gereken kirilma ve degistirmeler yapilmis kaynak gizlenmistir.

ADJECTIVE: Türkçede “sifat”, “isimleri tasvir eden tanimlayici söz” anlamlarinin karsiligi olan bu sözcük “ad-jec-tive” seklinde incelendiginde Türkçenin “AÇIK-ETIVDI” (açik edipti anlaminda) deyiminin yozlastirilmis hali oldugu görülür.

ADORE: “worship”, “praise” ve “love intensely” ile es-anlamli olup bir kaç anlami var ki simdilik birisi ile yetinelim. “Ado-re” seklinde incelendiginde Türkcenin “ADU-ER” (adI-er) deyimi oldugu görülüyor. ER sözü is Türkçede er, koca, es, erkek, kahraman ve insan anlamlarindadir. ER sözü tersine çevrilerek gizlilik saglanmistir.

ADVERT: Türkçede “adini zikretmek” anlaminda olan bu sözcük Türkçenin “AD-VERTI” (ad verdi) deyiminin yozlastirilmis seklidir.

ANTE: “before” ile es-anlamli ve Latincesi de “ante” olan Türkçe “önce” anlaminda bir sözcük olup Türkçenin “ÖNTE/ÖNDE” sözünden üretilmistir. Sözcüklerin yapilarinin ve anlamlarinin ayni olusu birinin digerinden yapildiginin isaretidir.

ANTECEDENCE: “precedence” ve “going before” anlamlarinda olan bir sözcük olup “ante-cedence” seklinde ikiye ayirdigimizda Türkçe “ÖNTE-CEDENCE”(ÖNDE GIDENCI) deyimi ile karsilasiyoruz. Bu kirilmada Türkçe GIDENCI sözü CEDENCE sekline degistirilerek ve zaten kirilmis olan ANTE ile birlestirilip yeni bir sözcük üretilmis ve Türkçe oldugu gizlenmistir.

ANTECEDENT: “going before”, “prior in time” ile es-anlamli olup “ante-cedent” seklinde incelendiginde Türkçenin “ÖNTE-GEDENTi” (önde gidendi) degiminden gelistirildigi asikardir. Gerekli gizlilik ünlülerin degistirilmesi veya düsürülmesi ile ve bazi ünsüzlerin de degistirilmesi suretiyle saglanmistir.

ANTI: “against” anlaminda olup Türkçenin “ITEN” (karsi koyan) sözcügünden degistirilerek üretilmistir.

-ative: bir kelime sonu eki olup Türkçenin “ETIV” (etif, ediv, edip) sözünden kirilmistir.

AYE-AYE: Türkçenin “HAY-HAY” deyiminin degistirilmis hali.

BEAU: “adore” ile es-anlamli olup sevmek anlamindadir. “Bea-u” seklinde incelendiginde, kadinin beyi, esi, eri, kocasi, sevgilisi anlamlarinda olup Türkçenin “BEY-O” (BAY-O) sözünden degistirilerek yapilmis ve Türkçeden alindigi gizlenmistir.

BELIEVE: gerçekligine inanilmis inanç anlaminda Türkçenin “BILIV” (dogru-bilif, gerçek-bilip, bilinen, inanilan anlamlarinda) deyiminden yaratilmis bir sözcüktür.

BIBLIOTHEQUE: “kütüphane” anlaminda olan bu ad”bi-bli-o-theq-ue” seklinde incelendiginde Türkcenin “O-BIL-BITIK-OY” (O Bil-Bitik-Öy) deyiminden yapildigi görülür. Dikkat edilmelidir ki bu Firansizca ad içinde Türkçenin “bil” (bilgi) ve “bitik” (kitap) sözcükleri yer aldigi gibi Türkçenin “O” isaret zamiri ve “öy” (ev) sözcükleri de yer almistir. Böylece Türkçenin dört sözcügünü içine alan bir deyimi bu Fransizca kelimeye kaynak olmustur. Bu sebepledir ki kelime sanki kendi basina üretilmis gibi, gizlenmis olarak karsimiza çikmaktadir.

Yine dikkat etmeliyiz ki Arapça olarak Türkçeye girmis olan “kitap” sözcügü de Türkçenin “PITIK” sözcügünün tersinden okunmus halidir. Türkçeyi kirip yeni garip kelimeler üretme isinde Semitik halklarda Grek ve Latinlerde ve diger Avrupalilardan geri kalmamislardir. Degistirme isleminde B harfi P harfine degistirilmistir. Görülüyor ki Türkçede “Milli Kütüphane” yerine “Milli Bitikevi” denmesi en dogru bir deyim olur. Düsünün ki Fransizlar dahi BIBLIOTHEQUE adinda Türkçeyi kaynak olarak kullanmislardir

BIG: Türkçede “büyük”, “iri”, “cüseli”, “yüksek ruhlu”, “büyümüs insan” gibi anlamlarin karsiligi olan bu sözcük Türkçenin: a) “BÜYÜK” deyiminin yozlastirilmasindan; b) “BEG” (Bey) sözünün degistirilmesindan yapilmis, her iki anlama da gelen bir sözçuuktür.

BREAK: bir seyin “kirilmis” halini gösteren bu söcük Türkçenin “KIRIP” deyiminden alinip “fiil” adi olarak gelistirilmis bir sözcüktür.

BRICK: “block” ile es-anlamli olup her hangi bir harçtan yapilmis “tugla” veya “kerpic” anlamindadir. “bic-kr”seklinde incelendiginde Türkçenin “KERPIC” (tugla) sözcügünden kirilarak yapildigi görülür.

BUCKLE: Türkçede “herhangi bir gücün etkisi altinda bükülmek” anlaminin karsiligi olan bu sözcük Türkçenin “BÜKÜLÜ” / “BÜKÜLÜCÜ” deyimlerinden yozlastirilmis bir sözcüktür. Dikkat edilmelidir ki yozlastirmanin bir yöntemi olarak fiil olan Türkçe sözler “isim halinde”, “isim” olanlar ise “fiil” halinde degistirilmislerdir.

BUCKLE: Türkçede ikinci bir anlaminda “baglamak” karsiligi olan bu sözcük (Buckle my shoes) Türkçenin “BAGLA” (bagla) degiminin anlaminida içeriyor.

BUILD: “insha etmek” anlaminda olan bu söz, Türkçenin “YAPILDI” deyiminden kirilmistir.

CAT: Bu sözcügün Türkçe “KEDI” adindan geldigini izaha dahi gerek olmasa gerek.

CASUAL: “chance”, “unplanned”, “accidental”, “unexpected” ile es-anlamli olup beklenmedik bir anda olan bir kazayi ifade eder. Kelime “casu-al” (kazu-al) seklinde incelendiginde, Türkçenin “KAZA-OLU” (kaza olu/olur) deyiminden yapilmis bir sözcük oldugu görülür. Dikkat edilmelidir ki CASUAL sözü seslendirilirken içindeki S harfi Z sesinde söylenir. Bu da sözcügün Türkçeden alinmis oldugunu kapatmak için kullanilan tekniklerinden biridir.

CASUALTY: “accident” sözü ile es-anlamli olup “casu-alty” seklinde incelendiginde Türkçenin “KAZA-ULTU” (kaza oldu) deyiminden üretildigi görülür. Bu degistirmede. K harfi C’ye deyistirilip yeniden K sesi olarak söylenmekte, U ve A harflerinene yer degistirilmis, olarak ve gerçekte U sesi olan kandirici Y harfi ile sözcük bitirilmistir. Böylece kafi miktarda kirma olusturulup sözün Türkçe bir deyimden kaynaklandigi gizlenmistir. Sözcük söylenirken S harfi Z gibi söylenmekte olup gizlilige yardim etmektedir.

CHIN: Türkçenin “ÇENE” sözünün degistirilmis halidir.

CON: Türkçede “atlatmak”, “yuturmak”, “kandirmak” gibi anlamlarinda olan bu sözcük Türkçenin “KANDIRMAK” fiilinin kökü olan “KAN” sözü oldugu görülüyor.

CRACK: Türkçede “çatlamish” anlaminda olan bu sözcügün Türkçe “KIRIK” deyiminden yapildigi kuskusuzdur.

CREASE: Türkçede “kirmak”, “kat kat burusturmak”, “çizgiler halinde kiristirmak” anlamlarinda olan bu sözcük Türkçenin “KIRISh”/”KIRISH-O” (KIRISTIRMAK fiilinden) deyiminden yozlastirilarak yapilmis oldugu görülüyor.

CRIME: “suç” anlaminda olan bu sözcük “krime” seklinde incelendiginde Türkçenin “KIRMA” (kanunu kirma) anlamindaki deyimden yapildigi bellidir. K harfi C’ye dönüstürülmüs olmasina ragmen yine de K sesi ile söylendigine dikkat edilmelidir. Diger sözcükler gibi, mükemmel bir sekilde gerçek Tuurklük kimliginden uzaklastirilmis ve gizlenmistir.

CRUSH: Türkçede “ezmek”, “kirmak” anlamlarinda olan bu sözcük Türkçenin “KIRUSh” (KIRISh) deyminin yozlastirilmasindan yapilmistir. K harfi C ye dönüstürülmüs oldugu halde yine de K sesiyle söylenmektedir.

DEFAULT: Türkçede “ihmal”, “isi yapmaktan kacinma”, “mahkemede hazir olmamak” gibi anlamlarinda olan bu sözcük “def-ault” seklinde incelendiginde Türkçenin “DEF-OLTU” deyiminden yozlastirilarak yapildigi bellidir.

DELINQUENT, juvenile: Türkçede “suçlu çocuk”, “kabahatli genç”, “aklina geleni yapmakta zorluk görmeyen delikanli” anlamlarinda olan bu sözcük “deli-n-quen-t” seklinde incelendiginde dogu Anadolu ve Azeri-Türkçesinin “DELI-GANNITI”(delikanlidi, gençti, aklina geleni korkmadan yapandi anlaminda) deyiminden yozlastirilarak yapildigi görülüyor. Bu kirmada Türkçe G harfi Q harfine dönüstürülmüs, bazi ünlülere yer ve kimlik degistirilmis ve sonunda bütün sözcükler birlestirilerek Türkçeden tümüyle uzaklastirilmis yeni bir kelime yapilmistir.

DELIRIUM: Ingilizcede “madness”, “hallucination” ile es-anlamli olan ve Türkçede “hezeyan”, “sayiklayan”, “deliren” gibi anlamlarinda olan bu sözcük “deli-ri-um” seklinde incelendiginde Türkçenin “DELIRI-YOM” (deliriyorum anlaminda) deyimin yozlastirilmis hali oldugu görülüyor. Iki ayri dilin deyimleri hem morfolojik bakimdan hemen hemen ayni ve hem de anlam bakimindan biri digerine dil bakimindan akraba olan bu deyimlerin bu kadar yakin olmasi olasiligi sifirdir. Ancak birileri Türkçe deyimi karistirma yoluna gittiginde bu benzerlik derecesi gerçeklestirilmis olur. Birileri Türkçenin deyimlerini degistirirken parmak izlerini de farkinda olmadan geride birakmisa benziyor.

DELIVER: Türkçede “vermek”, “bir emaneti yerine teslim etmek” gibi anlamlarinda olan bu sözcük “deli-ver” seklinde incelendiginde Türkçenin “ELDE-VER” (elden-ver anlamlarinda) deyimin yozlastirilmis hali oldugu görülüyor.

DERM: Ingilizcede “skin” anlaminda olup Türkçe “DERIM” deyiminden alinmis, “I” ünlüsü düsürülerek “DERM| seklinde gizlenmistir.

DERMATO: yine “skin” anlaminda olup, “derm-at-o” seklinde incelendiginde Türkçenin “DERiMTI-O” (“o derimdi” yahut “derimdi o”) deyiminden alinip gizlilikle kusanmistir.

DERMATOLOGY: “deri” ve “deri hastaliklari” ile ilgili tibbin bir kolunun adi olup Türkçenin “DERIMTI-O-OLGU” (O olgunun konusu derimdi) deyiminden gelmektedir. Bunda da uzun bir Türkçe deyim deyisikliklere ugratilarak yeni bir yabanci sözcük halinde yeni bir dile kazandirilmistir.

DETECT: Türkçede “meydana çikarmak”, “kesfetmek”, “gizli bir durumu açiga çikarmak” gibi anlamlarinda olan bu sözcük “detec-t” seklinde incelendiginde Türkçenin “DIDIK-ET” (didik didik et, incele, ayrintilarini bul anlamlarinda) deyimin yozlastirilmis halidir.

DETECTIVE: Türkçede “meydana çikaran”, “kesfeden”, “gizli bir durumu açiga çikaran” anlamlarinda olan bu sözcük “detec-tive” seklinde incelendiginde Türkçenin “DIDIK-ETIV” (didik-didik-etif, didik-didik-etip, inceleyip anlamlarinda) deyimin yozlastirilmis hali oldugu görülür.

DISCOVER: “di-scov-er” seklinde incelendiginde sözcügün Türkce “KEShiV-EDER” deyiminden yapilmis oldugu görülür. Dikkat edilmelidir ki Türkçe “Sh” harfi “S” harfine dönüstürülmüstür.

DOME: Türkçede “kubbe”, “kubbe biçiminde”, “gökyüzü seklinde yapilmis” anlamlarinda olan bu sözcük Türkçenin “DAM” (dam, ev, gök-kubbe anlamlarinda) sözcügünün yozlastirilmis halidir.

EARTH: “arz” anlaminda olan bu sözcük Türkçenin “YERTI” (yerdi, arzdi) deyiminden yapilmis ve çok etken bir seilde gizlenmistir.

EARTH: “arz” anlaminda olan bu sözcük Türkçenin “YURT” (insanlarin yurdu) anlaminda olan degimden de yapilmis oldugu görüntüsünü vermektedir.

-ed: fiillerin geçmis zaman halini gösteren bu son-ek Türkçenin “idi, iti, di, dü, du” eklerinin tek ekle “-ed” seklinde gösterilen halidir. Türkçeden kirildigi fakat Türkçe anlaminda degisiklik olmadigi her haliyle bellidir.

EDUCATE: Türkçede “egitmek”, “ögretmek”, “yetistirmek”, “okumak” gibi anlamlarinda olan bu sözcük “ed-ucat-e” seklinde incelendiginde Türkçenin “OKUT-EDE” (okumak fiilinden “okuta” anlaminda) deyimin yozlastirilmis halidir.

EDUCATOR: Türkçede “egitmen”, “ögretmen” anlamlarinda olan bu sözcük “ed-ucator” seklinde incelendiginde Türkçenin “OKUTUR-EDE” (“okutur-eden”, “egitir-eden” anlamlarinda) deyimin yozlastirilmis halidir.

GATHER: Tuurkçe “toplamak” anlaminda olan bu sözcügün Türkçe “GETIR” deyiminden geldigi ve degistirildigi bellidir.

GENESIS: Bu söz “Musevi” ve “Hiristiyan” dinlerinin “kutsal” bilinen kitaplarinin “TORAH” (kanun) adi ile bilinen ve adlari Türkçe “töre, tora, türe” sözünden gelen ilk bes kitaptan birincisinin adi olup Türkçe “GÜNESh” (genes, kines, günes) sözcügünden gelmektedir. Sözün Türkçe kimligini gizlemek için Türkçenin “GENES-I-S” (“Günes I (Bir)-aS”, “Günes-Bir-Essiz” anlamlarinde) ve olasilikla “günes-si”, yahut “günes-ci”, “günese tapan” Türkçe deyiminlerinden alindigi asikardir. Zira eski Tur/Türk dünyasi onbinlerce senelerdenberi GÜNESh’e (Gün-Tanri’ya) tapan bir toplum idi. Bu sebeple eski Tur/Türk dünyasinda Günes her önemli kavrama ad verendi ve adi verilendi. Yine o sebepledir ki Türkçe bir “Günes” dilidir. 1930 larda bu kavram “Günes Dili Nazariyesi” adiyla Türk aydinlari tarafindan tanitilmaya ugrasilmis isede, kavram iyi anlasilip açik bir dille anlatilamadigindan simdiye kadar bir ragbet görmemistir. Elbetteki durumu çok iyi bilen yabanci gruplar bu kavramin elle tutulur tarafi olmadigini defalarce söyleyerek Türk aydinlarini korkutmus ve bu fikirden caydirmislardir. Bu yazimizin içinde genis ve açik bir sekilde verdigimiz izahlarimizdan, Türkçenin bir GÜNES-DILI, OGUZ-DILI, TUR-DILI VE TANRI-DILI oldugunu açiklamis ve bildirmis oluyoruz.

GILD: “altun” veya “ince yalduzlu kaplama” anlaminda olup Türkçenin “CILD/CILT” sözünden alinmis ve GILD seklinde degistirlimistir. Her nekadar bu Türkçe söz Arapca ve Farscaya aitmis gibi tanimlanirsa da bunun gerçekle ilgisi yoktur. CILD/CILT yaparken çesitli yaldizli malzeme kullanildigindan ve bunlarin arasinda “altun” da bulundugundan olsa gerek ki GILD (GOLD) sözünün altunla da ilgisi olusturulmustur.

GOD: Indilizcede “Tanri” anlaminda olup Türkçe “aGa-OD” (Aga-Od, Aga-Atash, Aga-Ot, Aga-Utu, OD-Han, Gün-Gan anlamlarinda” eski Türk dünyasinin “Günes-Tanrisini ve “aGa-ADa”, (Aga-Ata anlamlarinda) Gök-ATA-Tanrisinin adidir. Böylece Gök-Tanriyi tanimlayan bu Türkçe deyim kirilarak, degistirilerek gerçek Türkce kimliginden uzaklastirilmisdir.

HAZARD: “accident” ile es-anlamli olup “haza-rd” seklinde incelendiginde Türkçe HAZADIR, KAZADUR, GAZADUR deyimlerinden yapilmis oldugu hemen anlasilir. Bilhassa Türkçe DIR/DUR eki RD seklinde degistirilerek sözcügün Türkçeden oldugu taninmaz hale getirilmistir.

HOSPITAL: Türkçedehastalarin alinip bakildigi olarak bilinen “hastahane” sözü ile es-anlamlidir. Bu sebeple, “hos-pi-ta-al” seklinde incelendiginde adin Türkçenin “HASTA-ALIP” deyiminden geldigi görülür. Kirma isinde Türkçe “HAS” hecesi “HOS” olarak degistirilmis ve ana deyim kirildiktan sonra parçalarina yer degistirilmis ve sirasi bozularak yeniden birbirine eklenmistir. Böylece de Türkçeden olusu gizlenmistir.

HOSTILE: Türkce “düsmanca” anlaminda olan bu sözcük Türkçenin “HOS-DEIL” (hos degil) deyiminden kaynaklanmistir.

HYENA: avina karsi “haince” davranan bu çöl çakalinin adi “Y=U ve “huena” < “ha-en-u” seklinde incelendiginde Türkçenin “HAIN-O” sözünden geldigi görülür.

ILK: bir seye ilk sahib olani göteren bir sözcük olup Türkçenin “ILK” sözünden gerçek anlami yansitilarak degistirilmis bir addir.

INCIDENT: “event”, “occurance”, “accident” ile es-anlamli bir sözcük olup beklenmedik sekilde olan ve neticesi hos olmayan bir olayi tanimlar. “Inciden-t” seklinde incelendiginde Türkçenin “INCITENDi” (acitandi, zarar-ziyan verendi) degiminden geldigi görülür ki burada D ve T harflerine yer degistirilmis ve en son ünlü de düsürülerek gizlilik saglanmistir.

-ic: bir son ek olup Türkçenin “CI, CU, CÜ” eklerinden degistirilerek yapilmis bir ektir. Islamic karsiligi olan “ISLAM-CI” deyiminde oldugu gibi. Fakat CI sözü hem tersine çevrilmis ve hem de IK seklinde yaniltici olarak seslendirilmistir.

-ism: bir son ek olup Türkçenin “ISMi” deyiminden degistirilip son ek olarak kullanilan bir ektir. Islam-ism karsiligi olan “ISLAM-ISMI” (ismi Islam, adI Islam) deyimlerinde oldugu gibi. Yaniltici olarak “-ism” seklinde seslendirilerek Türkçe kimliginden uzaklastirilmistir.

-ite: bir son ek olup Türkçenin “ITI” (idi) ekinin aynidir. Islam-ite karsiligi olan “ISLAM-IDI” deyiminde oldugu gibi. Yaniltici olarak “-ite” seklinde seslendirilerek Türkçe kimliginden uzaklastirilmistir. Bu sözcüklerde Türkçe eklerin nasil degistirildigi açikca görülüyor.

KING” bir ülkenin basi olan kral, hakan, aga anlaminda olan bu söcük Türkçenin “KIN-aGa” (Kin-Aga, Kün-Aga, Gün-Aga) anlamlarinda Gün-Tanri yahut Gün-Han’in adi olan Türkçe deyiminin kisaltilmasindan türetilmistir.

LEADER: bir gruba, bir millete ve/veya bir ülkeye “önderlik etme durumunda olan bir kimseyi tanimlayan bir deyim olmak dolayisiyle, “le-ad-er” seklinde incelendiginde Türkcenin “ILERDE” (ileride) deyiminden alindigi görüntüsünü veriyor. Yabanci dillere yeni sözcük üretmede Türkçe kaynak deyimin kirilmasi kurali hakim olduguna göre, bu Türkçe deyiminde ayni sekilde elden geçtigi beklenebilir.

LEAKED: Ingilizce “seepage” sözcügü ile de es-anlamli olan bu sözcük ile bir kaptan herhangi bir seyin aktigi ifade edilmektedir. Bu anlamiyla ve “le-ak-de” seklinde incelendiginde, Türkçenin “DELIK-O” ve/veya “ELEKDI” sözcükleri ile iliskili oldugu ortaya çikiyor. Elek araci su tutmadigi gibi delikli olan her kabin da su veya baska bir akabilen nesneyi akitmasi dogaldir. Belliki sözcük bu Türkçe sözlerden kirilarak yeniden sekillendirilmistir.

LIBRARY: Türkçe karsiligi “kütüphane” olan bu sözcük “Libr-ary” seklinde incelendiginde Türkçenin “BiLIR-YER” (bilir yer/yeri, bitik evi) anlamindaki deyimin kirilmasindan ve yeniden düzenlenmesinden yapilmis oldugu görülüyor. “Library” bir yerdir ve içinde pek çok bilgi veren kitaplar olduguna göre onun “bilir-yer” olarak tanimlanmasi da çok mantiklidir.

-like: “gibi” ve “benzer” anlamlarinde olan olan bu ek Türkçenin “-LIK” ekinden alindigini isaretliyor. Nitekim, Ingilizce “father-like” deyimi ile Türkçe “babalik” deyimi, yahut “baby-like” ile “bebeklik” deyimleri ayni olup her ikiside “like” ve “LIK/LiK” ekleriyle bitmektedirler.

LIQUID: “akmaya” meyilli nesneye verilen ad olup, “li-qu-id” seklinde incelendiginde Türkçenin “aKUDILI” (akitili yani bir kaptan baska bir yere akitila-bili, yahut bir su kanalinda, borusunda akitila-bili anlaminida) bir deyimden kirilarak yapilmis oldugunu gösteriyor.

LOGY: Her nekadar Ingilizce “-logy” eki “logic” (sound reasoning) deyiminden geldigi iddia ediliyorsada, bunun dogruluguna inanmiyorum. Verilen bilgilerde -logy” ekinin Grekce “söz, konusma” anlaminda “logos” sözünden geldigi iddia ediliyor. Bence, “-logy” eki Türkçenin “olgu” degimidir. Olgu” sözü herhangi bir konuda bir “olgu” nun yaratilmasi ve gelistirilmesidir. Bir “olgu” gelistirilirken de onun nasil ve ne sekilde gelistirilecegi planli ve mantikli bir seklide incelenir atilmasi gereken adimlar planlanir. Böylece Türkçe “olgu” ve “mantik” birbirine daha yakin ve ele ele gelisen kavramlardir. Böylece -logy” ekinin etimolojisinin Grekçe “logos” (söz, veya “konusma oldugu inandirici degil. Örnegin: ETYMOLOGY sözcügü Türkcenin “ETUM-OLGU-O” (“adum-Olgu-O” yani “adlarin olgusunu inceleyen ilim dalinin adi olup Türkçe bir deyimdir. Onun Grek dili ile ilgisi, Grekleri bu Türkçe deyimi alip kirarak yeni bir sekle sokup kendilerine dil edinmeleridir.

LOVE: Yine “adore” ile es-anlamli olup “sevgi” anlaminda olup Türkçenin “ALAV”, alev, atash kavramindan gelen bir sözcüktür. Burada gerçek fiziksel bir sicaklik konu olmayip, mecazi anlamdaki sicaklik, atesli olustur. Zaten, “love” sözü de söylenirken “LAV” seklinde seslendiriliyor ve bastaki A ünlüsü seslendirmede söylenilmiyor.

LUKE-WARM: Bu sözcükle, bir seye dokunuldugunda duyulan ‘ILIK” bir duyusu ifade etmektedir ki Türkçenin “ILUK-UARuM” (ILIK-uyarim, ILIK-uyarma yaratan bir sicaklik anlaminda) deyiminden kirilip alinmis olmalidir, W = uu.

MAN: Türkçede “insan” anlaminda olan bu sözcük gerçekte Türkçenin “men/man/ben” anlaminda olan birinci sahis tek kisi zamiri olmakla beraber, sahsin kendisini gösteren ve böylece kendisinin “man = “insan” oldugunu isaretliyen Türkçenin “MEN/MAN/BEN” sözü ile aynidir. Anlam bakimindan Türkçe sözün çok az kullanildigi bir anlamla tanimlastirilarak Türkçeden uzaklastirilmistir.

ME: Türkçede “men/man/ben”, “meni/beni”, “mene/mana/bana” gibi anlamlarinda olan bu sözcük Türkçenin “MEN/MAN” (birinci sahis tek kisi kisisel zamir anlamlarinda) deyimin yozlastirilmis halidir.

MINE: Türkçede “menim/benim” anlaminda olan bu sözcük Türkçenin “MENIM” (benim anlamlarinda) deyimin yozlastirilmis halidir.

MULTIPLY: Türkçede karsiligi “çarpma” olan bu matematik islemi gerçekte pek çok “toplama” isleminin arka arkaya yapilmasi demektir. Çagdas “bilgisayar” tekniginde “çarpma islemi” “toplama islemini” defalarca yapmak suretiyle yapilir. Böylece, sözcük “m-ul-tip-ly”, y=u, seklinde incelendiginde Türkçenin “TOPLAMaLU” deyimini buluyoruz. Bunun gibi MULTIPLE sözcügü de yine Türkçenin “TOPLAMaLU” deyiminden geliyor.

Name: “appellation”, “proper name” ile es-anlamli sözcük olup Türkçenin “NAMI” (adi) sözünden yapilmistir. Örnegin: “proper name” Ingilizce deyimi Türkçenin “PIR-APA-ER-NAMI” (Bir ata er nami/adi) deyimi oluyor. Bu kadar benzerligi olmasi bir shans eseri olarak izah edilemez.

NEGROID: “kara” renkli insanlari tanimlayan bu sözcük, “ne-gro-id” seklinde incelendiginde Türkçenin “NE-KARADI” (ne kara idi) deyimi olarak karsimiza çikiyor. Elbetteki bu Türkçe deyim de digerleri gibi kirilmis, degistirilmis ve yeniden sekillendirilerek yeni fakat Türkçeden uzaklastirilmis bir sözcüktür.

OCEANUS : iki büyük okyanuslara verilen ad olup “o-cean-us” seklinde incelendiginde Türkçenin “O-ACUN-SU” (“O-sonsuz-su”) deyimi olarak karsimiza çikiyor. Türkçe deyim bilinçli sekilde degisime ugradigi için Türkçe kimligi gizlenmistir.

OMBUDSMAN: bu oldukca yeni sözcügü yazinin basinda da açiklamistim. Sözcük aslinda Türkçenin “MABUD-OSMAN” deyiminden kirilarak yapilmistir.

OUS: Ingilizcede bir sifat eki olarak kullanilan bu ek, yine Ingilizcenin “glorious”, “splendid”, “magnificent”, lustrous, brilliant, “shiny”, “glowing”, “radiant”, “luminous”, “grand”, extraordinary, “excellent”, “superb”, “dazling”, “georgous”, “beautiful” ve bunlar gibi pek çok sifatlarla es anlamlidir. Dikkat edilmelidir ki bütün bu sifatlar hep eski Tur/Türk duunyasinin Gök-Tanrisini (Gö-Ata-Tanri, Günesi (Kün-TanrI) ve Ay’i (Ay-Tanri) OGUZ’u tanimlayan sifatlardir. Zaten OUS adi da Türkçenin OGUZ adinin kisaltilmis sekli olup Türkceden alindigini nerdeyse bagirarak ilan ediyor. Es-anlamli Ingilizce sözcüklerin Türkçe kaynagi olan deyimler ayrica baska bir listede verilecektir.

PLAN: bir islemin baslatilmasindan bitirilmesine kadar gereken her türlü islemleri önceden tesbit eden ve yapilmasini öneren bir program olup Türkçenin “aPiLAN” (yapilan) degimininden kirilarak yapildigini gösteriyor.

PRECEDENCE: “antecedence” ile es-anlamli olup “pre-ceden-ence” seklinde incelendiginde Türkçenin “BIRINCI-GEDEN”, “birinci giden” veya “önde giden” anlamlarinda olan deyimden üretildigi anlasilir. Gereken kirmaca ve deistirme yapilarak sözcügün Türkçe kimligi gizlenmistir.

PRINCIPAL: Türkçe “ana”, “bash” ve “temel” sözcükleri karsiligi olup “princi-pal” seklinde incelendiginde Türkçenin “PIRINCI OLUP” (birinci-olup) degiminden yapilmis oldugunu gösteriyor.

PRINCIPLE: Tuurkçe “temel bilgi” anlaminda olup “princi-ple” ßeklinde incelendiginde Türkçenin “BIRINCI BIL” (birinci-bilgi, temel bilgi anlamlarinda) degimden yapilmis oldugu görülüyor.

PROSTITUTE: “pros-ti-tu-te” seklinde incelendiginde Türkçenin “ATI-*censored**censored**censored**censored**censored* *censored*-ITI” (adi-*censored**censored**censored**censored**censored* *censored*-idi) degiminden geldigi ve bir hayli kirildigi belli olan üç Türkçe sözcügün birlestirilmesinden türetilmis bir sözcüktür.

POLY: “çok” anlaminda Grek diline ait oldugu söylenen bu sözcük, “pol-y” seklinde incelendiginde Türkçenin “BOL-U” (bol-o, çok-o anlaminda) deyiminden alindigini gösteriyor. Bati dillerindeki V ve Y harfleri aslinde eski çaglarin U harfi olup sonradan bir nevi sekil degistirmistir ve dolayisiyle sasirtici bir harftir. Y harfi çogu zaman U, bazan I ve bazan da Y sesi verircesine kullanilir. Bu sebeple, “çok” anlaminda olan “poly” sözcügü “pol-u (bol-o) degiminden türetilmistir.

POLITICIAN: Ingilizcede “demagogue”, “agitator”, “manipulator” sözcükleriyle es-anlamli olup “pol-itici-an” seklinde incelendiginde Türkçe iki deyimle karsilasiyoruz: a) “an” eski Türkçenin çogul eki olup günümüz Türkçesinde ler, lar ekleri ile ifade ediliyor. Böylece, “BOL-ITICI-AN” (“bol-itici-ler”) anlamini tasiyor. Politika ile ugrasanlarin yaptiklarini göz önüne aldigimizda, bu tanimlamanin dogrulugu görünüyor; b) “bol-aticiyan”, “çok-yalanci”, “inanilmaz-güvenilmez kimse” anlamlarindaki Türkçe “BOL-ATICI-IaN” deyiminden türetilmis oldugunu isaretliyor. Bu tanimlama da yine politikacilarin davranislarini gayet acik bir sekilde tasvir ediyor. Böylece, denebilir ki “politician” sözcügü de Türkçenin deyimlerinden degistirilerek yapilmis olup digerleri gibi Türkçe kimligi gizlenmistir.

PROPAGANDA: Türkçede “herhangi bir konuda konusma yoluyla karsidakileri ikna etmege çalisan kimsenin yaptigi ish” anlaminda olan bu sözcük “pr-opa-ganda” seklinde incelendiginde Türkçenin “PIR-APA-GANDI” (bir apa/baba kandirildi anlaminda) deyimin yozlastirilmis hali oldugu görülüyor. Yani “prpopaganda” isinde, söylenenler dögru da olsa egri de olsa hedef birilerinin “kandirilmasi” isidir.

QUITE: Türkçede “tamamen”, “bütün bütün”, “gayet” gibi anlamlarinda olan bu sözcük “qu-i-te” seklinde incelendiginde Türkçenin “GAYET” deyimin yozlastirilmis hali oldugu görülüyor.

REPEAT: “tekrar etmek” anlaminda olan bu sözcük “rep-eat” seklinde incelendiginde Türkçenin “BIR-TAhA” (bir daha, tekrar et anlaminda) deyiminden türetilmis oldugu gözleniyor. Dikkat edilmelidir ki Türkçe “bir” sözü, “per” ve “rep” seklinde ve daha” sözü de “taa” ==> “eat” seklinde degistirilip birlestirildikten sonra yeni “repeat” sözcügü türetilmistir.

SALE: Türkçenin “ALIS” (satin alish) deyiminden kaynaklaniyor.

SCHOOL: “s-kool” seklinde bakildiginda Türkçenin “aS-OKUL” (“bir okul” yahutta “Okul-as/az/essiz” anlaminda) degimi oldugu görülüyor. Sözcügün söylenisinde, CH harfi “K’ sesini verir seklinde söylenmekte, böylece Türkçe deyimin kimligi gizlenmistir.

SEA: Türkçe “deniz” anlaminda olan bu sözcügün Türkçe “SU” söz`ünden geldigi asikârdir.

SEEPAGE: Türkçe “SIZINTI” anlaminda olan bu sözcük “see-p-age” seklinde incelendiginde Türkçenin “SU-AKIP” degimi ile karsilasiyoruz. “su-akip” degimi ise “sizinti” ile es anlamlidir.

SERIAL: Türkçede “seri halinde olan” anlamindaki bu sözcük “seri-al” seklinde incelendiginde Türkçenin: a) “SERI-OL”; b) “SIRALI” deyimleri ile karsilasiyoruz. Böylece bu Ingilizce sözcügün bu Türkçe deyimlerden yapildigi gün gibi bellidir.

SERIES: Türkçede “seri”, “sira”, “silsile”, “dizi” anlamlarinin karsiligi olan bu bu sözcük “seri-es” yahut “seri-se” seklinde incelendiginde Türkçenin “SERICI” deyimi ile karsilasiyoruz, yani “seri-yapan”, “dizi-yapan”, “bir sira izleyen” anlamlarinda ki deyimden yapildigi görülür.

SERV: Türkçede “hizmet etmek”, “hizmet vermek”, “ish-yapmak”, “kulluk etmek” gibi anlamlarinda olan bu sözcük “s-erv” seklinde incelendiginde Türkçenin “iSh-VER” deyimin yozlastirilmis hali oldugu görülüyor.

SERVER: Türkçede “hizmetci”, “hizmet veren”, “ish-veren”, “kulluk eden” gibi anlamlarinda olan bu sözcük “s-erver” seklinde incelendiginde Türkçenin “iSh-VERIR” deyimin yozlastirilmis hali oldugu görülüyor.

SERVICE: Türkçede “hizmet etmek”, “bakimini saglamak”, “ish-vermek”, “onarmak” gibi anlamlarinda olan bu sözcük “s-erv-ice” seklinde incelendiginde Türkçenin “iSh-VERICI” deyimin yozlastirilmis hali oldugu görülüyor.

SERVANT: Türkçede “hizmetci”, “hizmet eden”, “ish-yapan”, “ish-veren” gibi anlamlarinda olan bu sözcük “s-erv-ant” seklinde incelendiginde Türkçenin “iSh-VERENTi” deyimin yozlastirilmis hali oldugu görülüyor.

SEX: bu sözcük te “seks” seklinde incelendiginde ve K’dan sonraki S harfi “Sh” ile degistirildiginde kelimenin Türkçe karsiligi olan ve cinsel temasi anlatan “SIKISh” deyimi elde edilmis olunur. Böylece sözcügün aslinin Türkçe oldugu asikardir. X harfi aslinda gizleyici bir harf olup Türkçenin KS, KAS/ KES, KIS, KUS, KOS fonemlerini gizleyen bir harfdir. X harfi ayni zamanda eskilerde KH Türkçenin yumusak G’si veya dogu Anadolu ve Azerbaycan Türkçesinde girtlaktan gelen KH sesini temsil ediyor, örnegin “aga” veya “akha” sözcüklerinde oldugu gibi.

SHEEN: Türkçe “PIRILTI” ve “parlaklIk” karsiligi olan bu sözcük “eshen” seklinde incelendiginde Türkcenin “IShIN” sözcügü ile ilgili oldugu, olasilikla ishildayan, parlayan anlamlarinda “IShIN” deyiminden alindigi gözetiliyor. SHEEN sözünde iki e ünlüsünün yanyana bulunusu kelimenin baska bir deyimden türetildiginin isaretidir. Iki e ünlüsuunün yanyana olusu, ünlüyü daha da inceltme araci olarak kullanildigi tezi ise pek inandirici olamaz.

SHINE: bu sözcük te Türkçe “parlamak”, “IShIK saçmak” ve “parlak olmak” gibi anlamlarda olduguna göre, o da Türkcenin “IShIN” sözcügü ile ilgili olup onun degistirilmis halidir.

SORRY: Türkçede “üzgün”, “özürlü”, “kederli”, “kusurlulugundan pisman olma” anlamlarinda olan bu sözcük “sorru” seklinde incelendiginde Türkcenin “OSüRRU” (özürrü, özürlü, kusur anlaminda) deyiminden kaynaklandigi ve degistirilerek yapildigi görülüyor.

SORTIE: Türkçenin “disari çikis” anlaminda olan bir sözcük olduguna göre, “sor-ti-e” <== “ti-sor-e” seklinde incelendiginde eski Türkçenin “TISARI” (DIShARI, ÇIKISh anlamlarinda) deyimi oldugunu görüyoruz. SORTIE ve TISARI, diger kirilmis sözcüklerde oldugu gibi, her sözcügün bel kemigini yapan, iskeletini teskil eden ayni ünsüzlere sahip olup onlari birbirine baglayan degisik ünlüleri haizdirler. Birbirinden ayri gelismis iki ayri gruptan olan dilin iki ayri sözcügünün hem ayni ünsüzlerden yapilmis olmasi ve hem de ayni anlami içermesi olanagi sifir denecek kadar azdir. Bu sebeple, “SORTIE” Türkçe “TISARI” deyiminden kirilarak (anagrammatized) türetilmis bir sözcüktür. Sortie’nin Ingilizce karsiti olan EXIT sözcügü de EXIT <== “EKSIT” <== “ÇIKIShTI” degiminden kirilarak türetildigi bellidir. Ç harfi düsürülmüs ve Sh sesi S harfine çevrilip gerekli baska degistirme ve kirmalar da yapildiktan sonra EXIT haline getirilmistir.

SPILL: Türkçenin “sepilmek”, “dökülmek” sözcükleri karsiligi olan bu sözcük Türkçenin “sepilmek” sözünden kaynaklanan “SEPIL” deyimi ile ilgili olup degisime ugramistir.

SQUARE: Türkçede “dört kenari esit dik-dörtgen”, “sehir içindeki meydan” anlamlarinda olan bu sözcük “square” <== “s-q-u-are” seklinde incelendiginde Türkçenin “aS-U-KARE” deyimi çikiyor ki bu deyim de “essiz-o-kare”, “bir-o-kare”, “essiz-o-meydan” anlamlarini içeriyor. “Kare” sekiller arasinda özel haliyle essiz olan bir sekildir. Ayni sekilde sehir ortasinda genellikle “kare seklinde olan bir meydanin da alis/veris merkezi olmasi dolayisiyle özel bir durumu vardir. [5]

SQUEEZE: Türkçe “sikmak”, “ezmek” fiillerinin karsiligi olan bu sözcük “squ-ee-ze” seklinde incelendiginde Türkçenin “SIK-VE-EZ” degiminden alinip islendigi görülür.

STORE: Türkçede”magaza”, “dükkan” karsiligi olan bu sözcük “st-o-re” seklinde incelendiginde Türkçenin “SETER-O” (SATAR-O) degiminin kirilmis hali oldugu anlasilir.

STORY: Türkçede”hikâye”, karsiligi olan bu sözcük “s-tor-y” seklinde incelendiginde Türkçenin “U-TUR-uSh” (“uydurus”), yahut “st-ory” seklinde tersinden okundugunda “yaratish” anlamlarinda olan deyimlerden alinip kirildigi anlasiliyor.

SWIM: Türkçede”yüzme” karsiligi olan bu sözcük “suim” seklinde incelendiginde Türkçenin “ÜZME” (yüzme) deyiminden kirilmis oldugu görülüyor.

SWAIN: bu sözcük Ingilizce “adore” ile es-anlamli olup sevmek anlamindadir. Böylece Türkçenin “SEVEN” sözünden degistirilerek gelistirilmistir.

TAG: Türkçede “ufak sarkik uc”, “yafta”, “etiket” karsiligi olan bu sözcük Türkçenin “TAK” (üzerine bilgi yazilip takilan anlaminda) degimden geldigi bellidir.

TAG: Türkçede “elim sende” diye bilinen çoçuk oyununda önemli olan “degme” oldugundan ve bu oyun batida da oynandigindan Türkçenin “TEG” (“degmek fiilinin kökü olan “deg”) degiminin ayni oldugu görülüyor.

TECHNOLOGY: Türkçede simdilerde “teknik isler ilmi” anlaminda olan bu sözcük “techn-o-logy” y=u, seklinde incelendiginde Türkçenin “TEKNE-OLGU-O” deyimin yozlastirilmis hali oldugu görülüyor. TEKNE geminin govdesini teskil eden kismidir. Böylece, Bati dillerininmis gibi görünen bu “technology” sözcügünün asli Türkçe bir deyim olup eski çaglarin “tekne” yahut “gemi” yapma islerinde kullanilan her türlü teknigi içine alan bir ilim kolunun adi oluyor. Deyimin Türkçeden gelmesi eskidenberi Tur/Türk insaninin “tekne” yapma ve denize acilmakla ugrastiginin göstergesidir. En azindan Tur Fenikeliler (EFE-Kin-Eli” liler denizcilikle ugrasan Tur/Türk insanlaridi.

THROUGH (thro, thru): Türkçede “bir yandan öür yana”, “bir basindan obür basina, “dosdogru” anlamlari karsiligi olan bu sözcük Türkçenin “TOGRU” (dogru) sözünün yozlastirilmasindan yapilmis oldugu görülmektedir.

TOSS: Türkçede “atmak”, “silkmek”, “çalkalamak”, “çalkandirmak” gibi anlamlarin karsiligi olan bu sözcük Türkçenin “ATIS” (atmak fiilinden) deyimi ile ilgili oldugu görülüyor.

TREASURE: Türkçede “hazine”, “degerli sey”, “biriktirilmis eser” gibi anlamlarin karsiligi olan bu sözcük “tr-eas-u-re” seklinde incelendiginde Türkçenin “ESER-TUR-A” (“eserdur-o”, “eserdir-o” anlamlarinda) deyiminden alinip yozlastirildigi ortaya çikiyor. TREASURE sözcügünün ikinci bir anlami da Türkçe “TUR-ESERi-A” (“Tur-seri-o”, “Türk-eseri-o” anlaminda) degimden alinip yozlastirdigi ve ayni zamanda dünya müzelerinde toplanan eski paha biçilmez eserlerin eski “Tur/Türk-Eserleri” oldugu gerçegini dile getirmesidir. Görüldügü gibi Türkçe deyimler hasin bir sekilde kirilip dagildiktan sonra, Türkçe olmaktan uzak yeni sözcükler yapilmistir.

TRUE: Türkçede “gerçek”, “dogru”, “aru/ari”, “katkisiz”, “safi” gibi anlamlarin karsiligi olan bu sözcük Türkçenin: a) “TOGRU” (dogru); b) “ARU-TI” (ariti, safti, katkisizdi anlamlarinda) deyimlerinden alinip yozlastirilmistir.

TUCK: Türkçede “tikmak”, “üstünü örtmek”, “katkat etmek” gibi anlamlarin karsiligi olan bu sözcük Türkçenin “TUKA” (TIKAMAK fiilinden “TIKA” sözü ile es anlamli) deyiminden alinip deistirilmistir.

TURN: Türkçede “töndürmek”, “döndürmek “, “çevirmek” gibi anlamlarin karsiligi olan bu sözcük Türkçenin “TUNER” (döner) deyimini yozlastirilmis halidir.

VIGILANCE: Türkçede “kanuni yetkisi olmadigi halde kanunu kendi eline alan”, “vurmak için tetikte duran” gibi anlamlarin karsiligi olan bu sözcük “vig-ilan-ce” seklinde incelendiginde Türkçenin “ÖC-ALANCI” degiminin yozlastirilmis sekli oldugu görülür.

VIGILANTE: Türkçede “öç almak için uyanik olan”, “vurmak için tetikte duran” gibi anlamlarin karsiligi olan bu sözcük “vig-ilan-te” seklinde incelendiginde Türkçenin “ÖC-ALAN-TI” (kanunu kendi eline alandi) degimi oldugu açik bir sekilde ortaya çikiyor.

WAR: Türkçede “savash”, “harp”, “savashmak”, “harp etmek” anlamlarinin karsiligi olan bu sözcük Türkçenin “VUR” (vurmak fiilinin kökü) degiminin biraz yozlastirilmis seklidir. Yozlastirildigi için de Türkçeden alindigi taninmaz hale getirilmistir.

WARRIOR: Türkçede “savashci”, “harpci”, “cenk eri”, “asker” anlamlarinin karsiligi olan bu sözcük Türkçenin “VUR-eRI-O-eR” / “VURUYOR” deyiminin birlestirilerek yozlastirilmis halidir.

***

11) Bu liste kitabim için hazirladigim büyük bir çalismamin küçük bir kismidir. Bu gösterdiklerim yalniz Ingilizce için geçerli olmayip diger Bati dilleri ve Semitik diller içinde ve belki de diger diller içinde geçerlidir. Tamamini daha sonra iletecegim. Bu çalismamizda Türk dilinin ne kadar eski bir dil oldugunu, kendisinin eski çaglarda bir dünya dili oldugunu ve baska dillere de kaynak BIR-ATA dil (< “PROTO” DIL) oldugunu kanitlari ile gösterdim. Umid ediyorum ki Türkçeyi diger dillerle karsilastirarak inceleyen dilciler bu yeni karsilastirma yolunu da denerler. Bu çalismadan çikan baska bir sonuç ta Tur/Türk dünyasinin komsularinin Türk dünyasina karsi ne kadar gayri samimi, sinsi ve gizli davrandiklarini ögrenmis oluyoruz. Bu

12) Bütün bu buluslarin isigi altinda yapilacak is, atalarimizi saygi, gurur ve esenlikle anip, onlarin biraktiklari medeniyet ve kültür hazinelerine tekrar sahip çikmak ve Türkçeyi yeniden gelistirmektir. Ilk islerimizden birisi ve birincisi dilimizi izinsiz alip kendilerine dil yapanlarin dillerinden geri alip, her üretilmis sözcügün gerçek Türkçe kimligini çikarip, onlari yeni Türkçe sözcükler halinde Türkçeye kazandirmaktir. Böylece aslinda dünya dillerinin ata veya ana dili olan Türkçeyi yeniden zenginlestirerek onu tekrar bir dünya dili haline getirmektir. Bu okadar zor bir is degildir. Fakat sabir, sebat ve Türk insaninin kendine güvenini istemektedir.

13) Bu çalismadan ortaya çikan baska bir önemli husus ta uzak geçmiste Türklerin atalarinin kendilerini kendi kültürlerinde nasil ifade ettiklerini ögrenmek olmustur. Bu bize kendimizi geçmis tarihimize yeniden baglamayi ¨gretecektir. Artik güvenilir ve inanilir tarafi kalmamis bu dünyada, Türk insani kimsenin onayini istemeden kendi geçmisini kendisi yazmak, kendinin ve kendi öz dilinin gelecegini yine kendisi tayin etmek zorundadir. Ancak o zaman, onbinlerce yillik geçmisin tarihini yaratmis, yasatmis ve yönlendirmis olan Türklerin atalari kutsal mezarlarinda sad olacak ve Türk dünyasinin yeni nesilleri de atalarina layik gururlu, alni ak, basi dik bir nesil olarak gelecegi ve onun getirecegi sorunlari gögüsleyeceklerdir. Baskalarina güvenip onlardan fikir soruldugu takdirde yine dizgini baskalarinin eline vermis olacagiz. Ey Türk dünyasinin insani! Baskalarinin atinin terkinde degil kendi atina yalniz kendin binip onu maharetle sürmesini yeniden ögreneceksin. Bunu bil ki bagimsizligini, dilini, Türk adini ve töreni kaybettigin gün, dünyanin en eski ve uzun ömürlü Tur/Türk devleti olan Eski Masar Devletini yok ettikleri gibi seni de yok etmekten çekinmeyeceklerdir.

Polat Kaya, M. Sc. E. E.

15 Nisan 2002

http://www.compmore.net/~tntr/turan10.html

__________________

“Those heroes from England, France, Australia, New Zealand and India who shed their blood and lost their lives…!

You are now lying in the soul of a friendly country,therefore rest in peace.

There is no differences between the Johnnies and the Mehmets to us where they lie side by side here in this country of ours…

You, the mothers who sent their sons from far away countries,

wipe away your tears.

Your sons are now lying in our bosom and are in peace. After having lost their lives on this land, they have become our sons as well.”

ATATURK, 1934

Turania isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline) Reply With Quote

Turania

View Public Profile

Send a private message to Turania

Find More Posts by Turania

Old 06-29-2007 #2

Turania

Administrator

Turania’s Avatar

Join Date: May 2007

Posts: 2,738

“nostratic” SÖzcÜgÜnÜn Ad-olgusu (etim-olojisi) Hakkinda

“NOSTRATIC” SÖZCÜGÜNÜN AD-OLGUSU (ETIM-OLOJISI) HAKKINDA

Yazan: POLAT KAYA

1. GIRIS

1.1) Bu yazi Latince NOSTRATIC sözcügünün etimolojisi (“ad-olgusu”) ile ilgilidir. Bilindigi üzere, bir grup dilciler NOSTRATIC sözcügünü günümüzde var olan çok çesitli dillere “bir-ata” veya “bir-ana” rolu oynayabilecek çok eski bir dile, 12,000-15,000 sene evvelinde var oldugu sanilan bir dile, ad olarak verilmesini teklif etmektedirler. Bunun yaninda, yine ayni maksatla fakat daha kapsamli ad olarak verilmesi düsünülen baska bir ad da AUSTRIC sözcügüdür. Bu konuda, açiklamalar yapan bir yaziyi Rick Mc Callister adli yazar

http://www.muw.edu/~rmccalli/NostraticFAQs.html

web adresinde vermistir.

1.2) Benim bu konuda ilk hamlede aklima gelen husus sudur: “Butün dillere “bir-ata” olabilecek geçmisteki bir dile bu NOSTRATIC adini seçenler acaba neye dayanarak bu adi koydular? Neden baska bir ad degil de “Nostratic” bu konuya uygun bir ad olabiliyor mus? Yoksa birilerinin bildigi gizli kalmis bazi bilgiler mi var ki bazi dilciler o bilgilerin isigi altinda bu adin en uygun ad olacagini “bilimsellik” kisvesi altinda ortaya atiyorlar? Unutulmamalidir ki GENESIS 11 “bütün dünyada konusulan tek bir dil vardi ve gidip bu tek dili öyle bozalim ki onu konusanlar bir daha biribirlerini anlayamasinlar” seklinde bir açiklamada bulunuyor. Bu bazi gruplara üstü kapali verilmis bir dinsel emir olsa gerek. Simdiye kadar da hep bu dinsel emirin istedigi yerine getirilmistir göruuntüsü vardir. Her ne kadar bu tek dilin kimligi açiklanmamissa da, benim arastirmalarimin isigi altinda ve bana göre, bu tek dil Türkçden baska bir dil degildir. Zira en geç M. Ö. birinci bin yilin sonlarina kadar dünyada eski Tur/Türk dünyasinin evrensel bir sekilde tapilan üçlü Gök-Ata-Tanri/Gün-Tanri-/Ay-Tanri’a dini yaninda yine ayni Tur/Türk dünyasinin dili olan Türkçenin de çok yaygin kousulan bir dil oldugunu gösteren pek çok deliller vardir. Burada bazi örnekler vermeyi uygun görüyorum.

1.3) Örnegin Büyük Iskenderin harb zamaninde bindigi atinin adi “boa/boga-kafalu” anlaminda “Bucephalus” (Grekce “boukefalos” (Bull headed)) imis (EBWLD. 1963, Vol. 1, p. 173). Atina ad olarak Türkçe “Buga-Kafalu” diyen bu kisinin kendisinin Türkçeyi bilmemesi imkânsizdir. Görüldügü üzere bu ad her haliyle yüzdeyüz Türkçedir. Üstelik “Bukephalus” seklinde Greklere maledilen bu sözcügün hiç te Greek olmadigi ve Türkçeden alindigi da gün gibi asikardir (zaman: M. Ö. 330 civari).

1.4) ALEXANDER

Bunun gibi ALEXANDER ve ISKENDER adlari da bu kumandani yüceltici mahiyette Türk dilinde ve eski Tur/Türk törelerine göre düzenlenmis unvanlardir. ALEXANDER adi “AL-EX-AN-DER” < “AL-EKuS-AN-DER” seklinde bakildiginda, adin birden fazla anlamda oldugu izlenebiliyor:

a) “AL-EKuS-AN-DER” eski Türkçenin “AL-OKuS-AN-DER” deyimi oluyor ki bunun günümüz Türkçesi ile anlami “Al-Okuz Gök-dur” oluyor. Bu deyim içinde, “Al-Ekus/Okuz” günesin (kendisine tapilan Gün-TanrI) adidir. Iskender kendini günese benzettigi gibi ayni zamanda benzetme (mecaz) yoluyla kendisinin “AN/Gök” oldugunu da söylüyor. Gökten daha büyük bir sey olmadigina göre kendisinin ne kadar “büyük” oldugu ifade ediliyor. Büyük bir cografyayi alip “Grekleri” Hindustan’a kadar tasidigina göre, “Büyük Iskender” adinin anlamini “Alexander” adinda da tasiyor.

Eski Tur/Türk dünyasi, ki Masar/Misir buna dahildi, törelerine göre bütün hakanlar Gök-Tanri Günesi ve onun özelliklerini kendilerine ünvan alirlardi ve böylece kendilerini yer yüzünde Gök-Tanrinin temsilcisi ilan ederlerdi. Büyük Iskender de ayni sekilde davranmis ve kendisine Türkün Gök-Tanrisi OGUZ’un simgesi olan “OKUS” u ad olarak almistir. Böylece, ALEXANDER adi aslinda “Gök-Al-Okus-dur” Türkçe deyiminin degistirilmis ve Türkçeden uzaklastirilmis halidir. Kendisinden sonra, bir “pagan” olan Roma Imparatoru Augustus da “OGUS-ATA-US” (Akil-Ogus-Ata) deyimi ile adini yine Türkçeden almistir.

b) “AL-EKuS-AN-DER” Türkçenin “AL-OKuS-hAN-DER” deyimidir ki yine bu haliyle Alexander kendini Türk dünyasinin Gök-Tanrisinin (günesin) adi olan AL-OGUZ-HAN adini kendine ünvan alarak aliyor ve kendini yine Gök-Tanri, Günes, Ay seklinde ilan ediyor. AL sözü Türkçe “kirmizi” renk anlaminda olup, Türkçe “MOR” sözü gibi, Günesin baska bir adidir. Osmanlilar da kendilerine AL-OSMAN (AL-OGUS-MAN anlaminda) derlerdi.

2) ISKENDER

ISKENDER adi da bu dediklerimizi teyid ediyor. Söyle ki: ISKENDER < “IS-KEN-DER” seklinde incelendiginde Türkçenin “I-aS-KÜN-DÜR” (“Bir essiz Gün’dür” anlaminda) yahut “AS-KÜN-DÜR” (“Essiz Gün’dür” anlaminda) deyimleri oldugu görülüyor. KAN/KEN/KIN/KUN/KÜN sözcükleri Türkçe “GÜN” sözünün degisik sekilleridir. Bu Türkçe ünvan da yine Büyük Iskender’i “günes’e” benzetiyor, yani onu Gök-Tanriya yüceltiyor. Görülüyor ki ALEXANDER ve ISKENDER adlarinin ikisi de Türkçe deyimler olup Gök-Tanri Günesi iki ayri sekilde Türkçe olarak tanimliyorlar. Kendilerini “ULU” gören bu ve bunun gibi diger kisilere ad ve unvan yapiminda kullanilan Türkçenin bu maksatla kullanilabilmesi için genis bir cografyada yaygin konusulan bir dil olmasi gerekir. Diger taraftan bu kadar karisik bir Türkçe ünvani kendine ad alan kisinin Türkçe bilmemesi de imkânsizdir.

Burada sunu da hatirlatmak yerinde olur ki Büyük Iskender ile baslayan Asyanin elegeçirilmesi ile Greklere eski Türk dünyasinin tahrip edilmesi firsati çikmistir. Büyük Iskender’in ölümünden sonra Güneydogu anadoluda kurulan Grek kiralliklari Türk dilinde tanimlanmis olan pek çok sözcügü degistirmisler ve eski Türk dünyasinin kültürünü yagma etmislerdir.

Bu arada “CULTURE” (Latince “cultura”, Greek ve Germanic “culture”) sözü de Türkçenin “KÜL-TURA/TORA/TÖRE” deyiminden kaynaklanmakta ve böylece “culture” sözü “essiz-töre”, “ünlü töre” anlamindadir. Eski Türkçede “Kül” sözü “sanli”, “söhretli”, “bilinen”, “taninmis” anlamlarinda olan bir deyimdir, “Kül-Tekin” adinda oldugu gibi.

3) BUCENTAUR

Yine Greek ve Romalilarin mitolojisine göre, BUCENTAUR sözcügü ile gövdesi “bua/boa/boga” gövdesi ve gögsü, iki kolu ve basi insan biciminde olan garib bir yaratik tanimlanmaktadir (EBWLD, 1963, Vol. 1, p. 173). Grekce diye bilinen bu sözcük, gerçekte Türkçenin “BUA-KEN-TUR” (BOGA KÜN-TUR) deyiminden baska bir sey olmayip eski Tur/Türk dünyasinin dininde Gök-Tanri’yi (ATA-Tanri, Gün-Tanri, Ay-Tanri) temsil eden OGUZ/OKUZ’u tanimlamaktadir. Oguz-Kagan’in hayvan simgesi “OKUZ” idi ki bu ad OGUZ adiyla ayni seslidir. Böylece Oguz-Kagan ve onunla ilgili Türk efsaneleri Grekler ve Latinlerce bilindigi gibi Türkçe “okuz/öküz” ve “boa/boga” adlari da biliniyordu.

4) CENTAUR

Ayrica, Grek efsanesinde CENTAUR diye, gövdesi “AT” gövdesi, ve gögsü, kollari ve basi insan olan garib bir yaratik daha tanimlanmaktadir. Yine bu sözcükte de Türkçenin: a) “KUN-TUR-A” (Gün ve Ata-Tanri O); b) “KUN-TUR-A” (Kün’tur-o); c) KUN-TURA” (Gün ve Ay O); d) “KÜN-aTA-U-eR” (Gün-Ata O ER); e) “KÜN-AT-U-eR” (GÜN At O eR) deyimleri vardir ki Greklerin CENTAUR dedikleri hayali yaratik ta bu Türkçe deyimlerin AT ve ATA ile ilgili olanlarin sekillendirilmis halidir, (EBWLD, 1963, Vol. 1, p. 215). Burada da Türkçenin “at” ve “ata” sözcüklerinin Grekler ve Romalilar tarafindan bilindigi asikardir.

Eski Türk dünyasinin efsanelerinde GÜN ve AY birer kutsal gök atlaridir. Gün/Günes AK-AT’tir, AL-AT’tir, KOR-AT’tir ve günümüzde sik sik kullanilan “KIR-AT’tir. Türk dünyasinin KOR/KÖR-OGLU ve onun KIRATI ile ilgili “KÖROGLU” adli efsanevi destan eski Türk dünyasinin Gök-Tanri hakkinda gelistirdigi ve göksel varliklari masalda insanlastirilmis kahramanlar olarak gösteren bir Türk destanidir. Yine eski Türk törelerinde, AY mecazi anlamda “ALA-AT’tir”, “APALACA-AT’tir” ve OGUZ-KAGAN’in “APALACA AYGIRI” dir. Bati dillerine bu Türkçe at adi “Appaloosa” seklinde geçmistir. Greklerin Pegasus diye adlandirdiklari “kanatli” göte uçan “ak at” eski Türkçenin “aPe-EGAS-US” (“US Oguz-Apa” yahut “Bir/Essiz Oguz-Apa) anlaminda Türkçe deyimden yapilmis bir at adi olup Günes Oguz’u temsil eder.

5) CERBERUS

CERBERUS Grek ve Roman mitolojisinde (EBWLD, 1963, Vol. 1, p. 217), “cehennemin kapisini bekleyen üç basli bir köpek olarak gösterilen garib bir yaratigi tanimlamaktadir. Bu temsili resimde, ortada ki bas daha çok insan basini andirir bir sekilde ve bir gözü kör olarak tanitilmaktadir. Bu sözcükte de CERBERUS Türkçenin “KOR/KÖR-BIR-US (OGUZ)” deyiminin degistirilmis sekli olup bu sözcük ile tanimlanan garibe eski Tur/Türk dünyasinin Gök-Tanrisidir. Grek dünyasi bu benzetme ile, Türk dünyasinin tanrisini küçültmekten ve karalamaktan kendisini alamamistir. Bu tanimlamada da Türkçenin “KOR”, “KÖR”, “BIR”, ve “US” (akil) sözcüklerinin hem Grek ve hem de diger Avrupa bölgelerinde en inceliklerine kadar bilindigi bellidir.

Olasilikla bütün bu mitolojik tanimlamalar, eski Tur/Türk dünyasinin gelistirilip bir dünya dini haline getirdigi Gök-Ata-Tanri/Gün-Tanri/Ay-Tanri üçlü gök-dini kavramini karalamak, geçersiz ve tutarsiz oldugu görüntüsünü halka asilayarak onu tahrip etmek gayretleridir. Bütün bunlari söylememdeki maksadim M.Ö. birinci bin yilda Avrupanin her yaninda Türkce dil konusan Tur/Türk halklarinin var oldugunu isaretlemek içindir. Zira, NOSTRATIC ve/veya AUSTRIC deyimleri bu Tur/Türk insanlari ile çok yakindan ilgilidir.

6. NOSTRATIC

6.1) Çagdas dilciler tarafindan o eski zamanlarda konusulan tek dilin TÜRKÇE oldugunu söylemek yerine, o eski dile NOSTRATIC adini vermeleri, eski dünyanin “TÜRKÇE” konustugu gerçegini iyice silmek demektir. Böylece hem binlerce sene öncesinden gelistirilmis TUR/TURK medeniyeti ve de onun dili olan”TUR DILI” tarihin karanliklarina daha da gömülmüs olacak ve hem de bu eski ana/ata dilin, yani Türkçenin yeni adi, Greek dili gibi, aslinda Türkçeden kirilarak yapilmis yapay bir dil olan LATINCE’ye mal edilmis olacak. Bu sekilde dünyaya dil, din ve medeniyet vermis olan eski Tur/Türk insaninin gelistirdigi medeniyet tahrip ve talan edildigi gibi hem de TUR adi tarihten iyice silinmis olacak. Çagdas “uygar” insanlik bir kadirsinaslik yapip onlarin TUR adini dahi dogru olarak anmayacak. Bravo uygarliga!

6.2) NOSTRATIC sözcügünün etimolojisi hakkindaki görüsüm söyledir: Her seyden önce, bu adi kullananlarca NOSTRATIC sözcügü ile eskiden var olan ve halen yasamayan, tarihe karismis, dünyanin her tarafinda yasamis ve dilini zamanimizin dillerine temel yapmis “etnik bir insan grubu” kastedilmektedir. Nedense, bu insanlarin kimliginin Latince “noster”, “nostra”, “nostrum”, “nostri”, “nostras”, “nostratis” ve “nostratic” gibi deyimlerle tanimlanabilinecegi görüntüsü veriliyor. Bu Latince sözcükler hep birbirleriyle dil akrabaligi içinde olduklarindan, bence, “nostratic” hakkinda bilgi edinebilmek için bu sözcükleri de gözden geçirmek gerekir. Fakat onlara geçmeden önce açiklamak istedigim konu ile ilgili bazi baska hususlara da deginmek gerekir. Söyle ki:

6.3) Çok iyi bilinir ki eskilerdenberi Günese, Ay’a tapan yerli halklar pek çok Avrupali ve Semitik yazarlarca “pagan” ve “heathen” gibi adlarla tanimlanmistirlardir. Bu deyimlerin açikca anlami bu yerli halklarin bir Gök-Tanriya, Günese ve Aya taptiklaridir. Fakat bu açiklamayi kimse getirmez, zira o takdirde kendi dediklerini çeliskiye düsürmüs olurlar. Zira iddia sudur ki “Gök-Tanri kavramini” insanliga Yahudiler yani “Jehovah’ya” inananlar vermislerdir. Tabii bu arada Tur/Türk dünyasini adi dahi söz konusu edilmez. En azindan eski Masar/Misir Gök-Tanri dinine dahi dokunulmaz. Acaba eski “pagan” dinine ne oldu?

6.4) “Pagan” ve “heathen” deyimleri ile tanimlananlarin “dinsiz ve tanrisiz” olduklari, yani “atheist” olduklari iddia edilir. Halbuki bu iddianin gerçekle hiç bir iliskisi yoktur. Gerçek sudur ki Gök-Tanri dini tamamen Türk dünyasina aittir ve onlarin gelistirip dünyaya verdikleri dindir. Baska dinler hep bu dinden kaynaklanmistir. “Pagan” sözcügü, Webster’s Collegiate Dictionary” Fifth Edition, 1947, Ingilizce olarak söyle tanimliyor:

[“Late Latin, “paganus” heathen, French, Latin “paganus” civilian, also, peasant, French “pagus” village, district]. 1. Formerly, one not of a Christian people; now, one who is neither a Christian, a Mohammedan, nor a Jew; a heathen. 2. An irreligious person. – adjective: 1. Of or pertaining to pagans or to their worship; heathen, idolatrous”.

Bu ve bunun gibi tanimlamalar, çok olasilikla Musevilik ve Hiristiyanligi iyi göstermek için yerli halkin dinini karalayan tanimlamalardir. Gerçek ile pek ilgisi olmasa gerek.

6.5) Bence, “pagan” sözcügünün ad-olgusu (etimolojisi) söyledir: “pa-g-an” < Türkçeden “aPA-aGa-AN” (“Gök-Aga-Apa”, “Gök-Aga-Ata”) anlaminda Gök-Tanriyi tanimlayan bir sözcük oluyor. Ayni sekilde, “heathen” sözcügü de “h-eat-hen” seklinde incelendiginde yine Türkçenin “aHa-ATE-HEN” (“Aga-Adi-HAN”, “Aga-adi “aHa-AN = Gök-Aga “” anlaminda) deyimi oluyor. Ayrica, “idolatrous” sözcügü “ido-la-tr-ous” seklinde incelendiginde Türkçenin “ODI-AL-TUR-OUS” (O idi Al Tur Oguz) deyimi veya “ODI-AL-TUR-OUS” (ADI Al Tur Oguz) deyimi ortaya çikiyor ki bu da yine hem Gök-Tanri OGUZ (Gün-Tanri, Ay-Tanri) ve Gök-Ata-Tanriyi (TUR) tanimlayan bir tanitimdir. Bütün bunlardan görülüyor ki “pagan”, “heathen” ve “idolatrous” sözcükleri ile tanimlananlar hep eski Tur/Türk dünyasinin insanlaridir. M. Ö. ki çaglarda bütün dünyanin inanci bu Gök-Tanri OGUZ dini idi. Elbetteki eski Tur/Türk dünyasi kendi Gök-dinini binlerce sene yasarken, Judeo-Christian dini diye bir kavram ortalarda yoktu bile.

6.6) Bu temel bilgilerle birlikte su hususlari da eklemek gerekir: “OS” sözcügü gerek Latince de ve gerekse diger bati dillerinde Türkçenin “OS” (öz, gerçek) ve OUS (Oguz, Aguz) sözcüklerine es degerdir. Ayni zamanda, OS sözcügü Latincede Aus/Agus/Aguz (mouth) anlamindadir ki eski Tur/Turk töresinde, OGUZ ve AGUS hem-sesli (ayni-sesli) sözcükler olup fakat iki ayri anlamda olan sözcüklerdir. Türk inançlarinda Evreni yaratan OGUZ’dur, fakat sözü söyleyen “AGUZ’dur”. AGUZ ise Türkçe “SÖZ’dür”. Böylece, evrenin yaradilisinda ilkin OGUZ (TANRI) ve hem de AGUZ (SÖZ) vardi. Aguz (Söz) ise insan aklindan geçen her fikri dile getirmege yetenekli bir araç olarak Tanriya eslik eden bir kavramdi. O sebeple ve mecazi olarak biri digerinin yerine kullanilabilmektedir.

6.7) Avrupanin Türkçeden kirilmis dillerinde varolan eklerden birisi, Ingilizcede oldugu gibi, “IC” seklinde yazilip “IK” seklinde okunan ektir. Örnegin: ASIATIC (Türkçe “Asya-cidi”, “Asya-lidi” anlamlarinda) sözcügünde ki “IC” eki, Türkçenin CI, Ci, CU, CÜ eklerinin tek bir ek halinde gösterilen fakat degistirilmis (“anagrammatize”) halidir. Bu eki NOSTRATIC ve AUSTRIC sözcüklerinde de görüyoruz.

7) NOSTRATIC

Bu açiklamalari yaptiktan sonra, simdi Nostratic ile ilgili sözcüklerin etimolojisine bakalim:

Cassell’ “Latin – English Dictionary”, Macmillian Publishing Company, 1987, p. 148) söyle tanimlama yapiyor:

7.1) Ingilizce olarak, NOSTER, NOSTRA ve NOSTRUM sözcükleri “our” (bizim), “ours” (bizimkiler); “of us” (biz hakkinda , hakkimizda), “to us” (bize), “for us” (bizim için); m. plural “nostri” “our people” (halkimiz) seklinde tanimlaniyor. Ayrica, “NOSTRAS”, “nostratis” sifat olarak “of our country” (ülkemiz hakkinda) ve “native” (yerli halk) seklinde tanimlaniyor. Böylece gürülüyor ki bu “Latince” sözcükler Türkçe karsiligi olarak: “bizim”, “bizimkiler”, “halkimiz”, ülkemiz” ve “yerli halkimiz” kavramlarini tanimliyor. Baska bir deyimle denebilir ki Roma Imparatorluguna “Latin” dilini hazirlayanlar bu sözcüklerle kendilerinden önce Avrupada bir “yerli halkin” oldugunu dolayli sekilde anlatiyorlar.

7.2) NOSTER < “N-OS-TER” seklinde incelendiginde, bu sözcük Türkçenin “aN-OS’TUR” (“Gök-Ogus’tur”) yahut “haN-OS’TUR” (“Han-Ogus’tur) anlamlarinda bir deyimi oldugu görülüyor ki bu hem Türklerin Gök-Tanrisini isaretliyor ve hem de Ogus Tur/Türk halklarini isaretliyor. TER eki Türkçenin TIR/DIR/TUR/DUR/TR/DR eklerinin ayni oldugu gibi, ayni zamanda Türklerin Gök-Ata-Tanrisinin adi olan TUR adini da gösteriyor. Böylece NOSTER sözcügü tamamen eski Tur/Türk dil törelerine göre yapilmis bir sözcüktür.

7.3) NOSTER sözcügü “NOS-TER” seklinde ayrilip “TER-NOS” seklinde incelendiginde, bu sözcük Türkçenin “TURaNUZ” (Turanluyuz) deyimi ile ayni olup Tur/Türk halklarinin “TURAN” anayurdundan olduklarini isaretliyor ki yine yerli halklarin Turanli olduklarini gösteriyor. Belki bu hususta pek yabana atilir bir husus degildir.

7.4) NOSTRA < “N-OS-TR-A” seklinde incelendiginde, bu sözcük Türkçenin “aN-OS’TUR-O” (“Gök-Ogus’tur-O”), yahut “haN-OS’TUR-O” (“Han-Ogus’tur-O”) anlamlarinda bir deyim oldugu görülüyor ki yine hem Türklerin Gök-Tanrisini isaretliyor ve hem de Ogus Tur/Türk halklarini isaretliyor.

7.5) TUR sözcügü Tür/Türk halklarinin genel adidir. Sahis adi olarak TUR erkek adidir. TRA/TURA ise kendi basina “Tur-kadini” anlamindadir (Nuri/Nuriye, Ali/Aliye, Zeki/Zekiye, vs adlarinda oldugu gibi). TURA ayni zamanda AY’in baska bir adi olup Gök-Ata-Tanri TUR’un Öyü anlamindadir. Tarihte TROY diye bilinen sehir adi Tur/Türk insanina ait olup Türkçenin “TUR-OY/ÖY” (Tur-evi) deyimidir. Nitekim “TROY’un Fransizca karsiligi olan TRUVA adi da bunun dogrulugunu isbatlamaktadir; zira, TRUVA < “TR-UVA” Türkçenin “TUR-ÖVÜ” deyiminin degistirilmis bir halidir. TURA Türk dünyasinin hakanlarinin damgasidir (mühür). Dolayisiyle, AY da mecazi olarak Tur hakanlarinin gökteki kutsal damgasidir. TURA ayni zamanda eski Türk dünyasinin “TORA’si/TÖRE’sidir. Böylece, NOSTRA sözcügündeki “TRA” eki Türk dünyasi için çok önemli bir sözcüktür.

7.6) NOSTRUM sözcügü “N-OS-TRUM” seklinde incelendiginde, bu sözcük Türkçenin “aN-OS-TUR-UM” (“Gök-Ogus Tur’um”), yahut “haN-OS-TUR-UM” (“Han-Ogus Tur’um”) anlamlarinda bir deyim oldugu görülüyor ki yine hem Türklerin Gök-Tanrisini isaretliyor ve hem de Ogus Tur/Türk halklarini isaretliyor. Sözcügün sonundaki -UM eki Türkçede “benim” anlamindaki ektir.

Türkçe “benim” sözünün çogulu ise “biziz” oluyor. Latince sözlük bu sözcükleri tanimlarken, Ingilizce karsiligi olarak “our” (bizim), “ours” (bizimkiler); “of us” (biz hakkinda , hakkimizda), “to us” (bize), “for us” (bizim için); ve “nostri” karsiligi olarak “our people” (halkimiz) tanimlamalarini verdigine göre, burada iki etimoloji arasinda anlam birligini de buluyoruz.

7.7) NOSTRAS (“Cassell’s Latin-Eng. Dictionary, 148) sözcügü için “our country” (ülkemz), “our countrymen” (ülke halkimiz) ve “our native people” (Yerli halkimiz) tanimlamalari yapiliyor. NOSTRAS sözcügünü “N-OS-TRAS” seklinde inceledigimizde Türkçenin “aN-OS-TURAZ” (Gök-Oguz-Turuz), yahut “haN-OS-TURAZ” (“Han-Oguz-Turuz”) anlamlarinda, çogul eki ile birlikte “Biz-Gök-Oguz-Turuz” (Biz-Oguz Gök-Türküz” deyiminde oldugu gibi)) deyimi ile karsilasiyoruz. Görülüyor ki bu sözcük te NOSTRATIC sözcügüne konu edilen yerli halklarin OGUZ’a inanan, Türkçe konusan TUR halklari oldugunu açikca belirtiyor.

7.8) “NOSTRATIS” sifat olarak, Ingilizce “of our country” (ülkemiz hakkinda) ve “native” (yerli halk) seklinde tanimlaniyor. NOSTRATIS sözcügü “N-OS-TR-ATIS” seklinde incelendiginde Türkçenin “aN-OS-TuR-ATIS” (“Gök-Oguz’tur adimiz”) yahut (“Han-Oguz’tur adimiz”) anlamlarinda bir deyim görülüyor. Burada “ATIS” sözcügünü Türkcenin (Azerbaycan Türkçesinde) “ATIZ/ADIZ” yahut “ADIMIZ” anlaminda alabiliyoruz.

7.9) Nihayet, NOSTRATIC sözcügü de Ingilizce “our native people”, “our countryman” anlamlarinda olup Türkçe “yerli halkimiz”, “ülkenin yerli halklari” anlamini tasiyan bir sözcük oluyor. Bu sözcük te “N-OS-TR-AT-IC” seklinde incelendiginde Türkçenin su deyimleri ile karsilasiyoruz:

a) “N-OS-TR-AT-IC” Türkçenin ‘aN-OS-TuR-ATa-CI’ (“Gök-Ogus-Tur-Ata’ci”, Gök-Ogus-Tur-Ata’ya inananlar yahut “Han-Oguz-Tur-Ata’ya inananlar) anlaminda bir Türkçe deyimle karsilasiyoruz ki bununla da yerli halkin Tur/Türk halki oldugu açikca belirtiliyor.

b) “N-OS-TR-ATIC” Türkçenin ‘aN-OS-TuR-CATI’ (“Gök-Ogus-Tur’cudu”, “Gök-Ogus-Tur’a inananlardi” yahut “Han-Oguz-Tur’cudu”) anlaminda bir Türkçe deyimle karsilasiyoruz ki bununla da yine ülkenin yerli halkinin Tur/Türk halki oldugu açikca belirtiliyor.

c) “N-OS-TR-ATIC” Türkçenin ‘OS-TuR-aN-CATI’ (“Ogus-Turan’cudu”, “Gök-Tanri Ogus-Han’a inanan Turanludu”) anlaminda bir Türkçe deyimlerle karsilasiyoruz ki bunlar da yine ülkenin yerli halkinin Tur/Türk halki oldugunu açikca belirtiyor.

7.10) Bu açiklamalardan anlasiliyor ki bütün dünya dillerine “BIR-ATA” (PROTO) rolu oynayacak ve kendisine NOSTRATIC adinin verilmesi istenilen bu çok eski dünya dili gerçekte Gök-Tanri OGUZ-ATA’ya inanan ve TURAN’dan kopup dünyanin dört bir yanina yayilmis olan eski Tur/Türk dünyasinin TÜRKÇE dilidir.

7.11) Ayrica, bu adi ileri süren Avrupalilar olasilikla gerek Türkçenin ve gerekse Türkçeden kirma yoluyla gelistirilmis olduguna katiyetle inandigim Hint-Avrupa dilleri ile ve Semitik dillerin, olasilikla diger dünya dillerinin de Türkçe olarak, BIR GUNES-DILI, OGUZ-HAN-DILI, TUR-DILI ve TANRI-DILI oldugunu ve eski Tur/Türk dünyasinin töresi geregince Türklerin hemen hemen her önemli kavrama ad verirken KOR-KUT-ATA’yi (KUTSAL KOR ATAyi yani Gök-Kor-Ata-Tanriyi ve Gün-Tanriyi), diger bir deyimle “KUTSAL KÖR-ATAYI” yani Gök-Kör-Ata-Tanriyi ve Ay-Tanriyi) ad-vermeye çagirdiklarini bilmis olmalilar ki ayni töreyi bu konuda da tekrar etmekteler. Fakat bunu yaparken de bir “bilimsellik” görüntüsü altinda Türkçenin geçmisini tamamen silmek ugrasisi içinde olduklari hissedilmektedir.

Her ne kadar Avrupalilar kendi kültürlerinin Grek ve Roman kültürlerinden kaynaklandigini iddia ediyorlarsa da bunda ki gerçeklik payi gerçekte Tur/Türk dünyasindan aldiklarinin yaninda çok azdir. Ne var ki Avrupali bu isi yaparken Tur/Türk konusunda gizli ve suskun kalmayi tercih etmistir. Çok olasilikla bu durumlari bilenler idareci ve dinci gruplar olup sokaktaki halkin bilgisi disindadir.

***

8. AUSTRIC

8.1) Burada NOSTRATIC adiyla bir nevi es olan diger bir adi da hatirlamak gerekir. O da AUSTRIC adidir. Bu ad grubunun içine giren Nostratic diller arasinda Malayo-Polynesian, Tai-Kadai ve diger güneydogu Asya dilleri de giriyor. Dilcilere göre AUSTR sözcügü Latince “australis” (meaning “southern”) (“güney”) sözcügünden gelmektedir ve o da “güney” anlamindadir. Türkçe, dört yöne verilen adlar Dogu, Bati, Kuzey, Güney seklindedir. “Dogu” “Gün’ün/Günes’in” dogdugu yön, “Bati” “Gün’ün/Günes’in” battigi yön, “Kuzey” “KUZ/OGUZ-ÖY” yani “Gök-Tanri OGUZ’un öyü” anlamindadir. Eski Türk dini inançlarina göre “Gök-Tanri” Kuzey Kutup Yildizinda oturur. Bu sebepledir ki bütün evren hep onun etrafinda döner. Eski Türklerin bu inanci, günümüzde Islam dünyasinin Hac dini ödevlerini yerine getirirken Mekke’de “Kâbe” nin etrafinda dönmelerinde temsil edilmekte olsa gerek. Eski Türkler kutsal yerleri ziyaretlerinde de yine “ziyaretin” etrafinda dönerlerdi. Türkçe “Güney” yön adi ise “GÜN-ÖY” deyiminden gelir, zira Güney “gün enerjisini bol alan, günesli yani bol gün-isili yöndür”.

8.2) Simdi, “güney” anlaminda olan “australis” adinin ad-olgusuna (etimolojisine) bakalim: Sözcük “aus-tr-al-i-s” seklinde incelendiginde Türkçenin “AUS-TuR-AL-I-aS” (“Oguz’tur I(bir)-AL-aZ”, “Oguz’tur I(bir) essiz AL”) anlaminda bir deyim olup eski Türk dünyasinin Gün-Tanrisi Al-Gün Oguz’u tanimlamaktadir. Böylece, bu “australis” seklindeki güney’i tanimlayan Latin sözcügün de yine Türkçe bir deyimden yapilmis oldugu görülüyor. Diger taraftan “australis” sözcügünü “austr-alis” seklinde ayirip tersinden Türkçe “ALIS-TUR-USA” seklinde okudugumuzda Azerbaycan Türkçesinde “ALUShTURUCU” (tutusturucu, yakici) anlaminda Türkçe bir deyimi buluyoruz. Elbetteki güneyde Günes “yakicidir (“alusturucu” dur). [Türklerin eski Türk törelerine uygun olarak yazdiklari “Kerem ile Asli” destaninda Asli Kerem’e der ki: “ALUSh KEREM TUTUSh KEREM YAN KEREM” / “ASLI DA SANA KURBAN CAN KEREM” seklinde deyip Keremin yanmasini “alush/alish”, “tutush” “yan” (yanmaktan) sözcükleri ile önerir. Bu Türk destaninda da “KEREM” adi mecazi anlamda Günesi (Gün’ü), Türkçe “KOR’AM” (ateshem, odam) deyiminden, ve ASLI da “essiz-YELI” temsil etmektedir.]

8.3) Ayrica, tekrar tekrar üzerinde durdugum ve ister “Günes Dil Teorisi” deyin ister benim dedigim gibi Oguz-Han Dili deyin, Türkce ve Türkçeden yapilmis diger diller önemli kavramlara hep Oguz’un adini vermislertir. Bu bakimdan da güney’i Latincede tanimlayan “australis” sözcügünün “AUS-TUR” (Ogus’Tur) damgasini tasimasi dogaldir. Nitekim “AUSTRALIA” adi da pek gelisi güzel verilmis bir ad olmasa gerek. Belki “Güney-topragi” anlaminda bir ad oldugu iddia edilebilinirse de, aslinda “OGUS-TUR-AL-ÖY” Türkçe deyiminden yapildigi ve Günesin adini tasidigi inkar edilemez kadar açiktir.

8.4) Bunlarin isigi altinda AUSTRIC sözcügü “AUS-TRIC” analiz edildiginde, onun da etimolojisinin (ad-olgusunun) Türkçe “AUS-TIRK” (OGUZ-TÜRK) gibi degistirilmis bir deyiminden kaynaklandigi görülüyor. Ayrica, “AUS-TR-IC” seklinde incelendiginde Türkçenin “AUS-TuR-CU” (Ogus-Turcu) anlaminda degistirilmis bir deyimi oldugu görülüyor. Oguz-Turcularin ise Türkler oldugundan kimse süphe edemez.

8.5) Bunlarin isigi altinda, gerek NOSTRATIC ve gerekse AUSTRIC adlarinin eski Tur/Turk dünyasinin OGUZ-TUR yerli insanlari ile ilgili oldugunu ve her dile “Bir-Ata-dil” (proto-dil) olabilecek eski bir dilin Oguz-Tur insaninin dili olan Türkçe oldugunu göstermis oluyoruz. Bazilari, “ilimcilik” kisvesi altinda bu dediklerimizi pek kabullenemezler ise de bu ancak onlarin kendi sorunlaridir. Türkçeyi bilmeyen, bilse de iyi bilmeyen, iyi bilse de Türk kültürünü hiç bilmeyen çagdas Avrupali veya baska bir yerli dil arastiricisi sözcüklerin etimolojisini (ad-olgularini) iyi bilmedikce, ne kadar iyi niyetli ve samimi olursa olsun isinde zorluk çekme durumundadir. Halbuki, bence, NOSTRATIC ve AUSTRIC adlarini teklif edenler, geçmis dünyaya ait oldugunu bildikleri fakat aciklamadiklari bazi bilgilere sahip olduklarini dolayli sekilde gösteriyorlar. Son ikibin yil içinde Avrupalilarin, Avrupanin yerli TUR/TÜRK insanini nasil yok ettikleri halen belleklerinde olmalidir ki eski Tur dünyasi ile ilgili bu adlari teklif ediyorlar. Bu adlarin seçilisi tesadüflerle izah edilemez.

9. NOSTRADAMUS

9.1) NOSTRATIC adina benzer baska bir ad daha vardir ki o da NOSTRADAMUS adidir. Ancyclopaedia Britannica verilen bilgiye göre, bu adi takinan adam “1503-1566 yillari arasinda yasamiz Yahudi asilli bir Fransiz astrologu olup güya gelecegi görebilen ve önceden söyledikleriyle halen hatirlanan birisidir. Söylediklerine Avrupali çok önem verir. Onun asil adi Michel de Notredame veya Nostredame idi; felsefe (philosophy) ve tIb okuduktan sonra gelecekle ilgili kitaplar yazmis. [(philosophy < “phil-o-sophy” < Türkçe “BIL-O-SOFU” (“O Sofu-bilgisi” anlaminda bir Türkce deyim)].

9.2) “N-OS-TR-ADAMUS” adi Türkçe bir deyimden yapilmis bir ad göruuntüsünü vermekte olup, ad sahibini yükseltici ve sahibine seref veren bir addir. Söyle ki:

a) NOSTRADAMUS adi “N-OS-TR-ADAMUS” seklinde incelendiginde Türkçenin “aN-OuS-TUR-ADAMUZ” (“Gök-Oguz TUR adamuz”), yahut “haN-OuS-TUR-ADAMUZ” (“biz Gök Oguz Tur adamiyiz”) anlaminda bir deyim oldugu görülüyor. Görülüyor ki Yahudi asilli oldugu söylenen bu adam kendisini bir Tur/Türk insani olarak tanitiyor. Ayni zamanda “Gök-Tanri TUR VE OGUZ’A INANan” kimseleriz, yani bizim Törelerimiz OGUZ-TUR töresidir diyerek törelerini de belirliyor. Bence, bunu ancak bir Tur/Türk asilli söyleyebilir. Yahudi asillilar kendi kimliklerine pek düskündürler. Çok olasidir ki Avrupanin eski Tur asilli insanlari izlenip yok edildiklerinden bu adam da kendi Tur/Türk kimligini kapatmak için kendisini “Yahudi asilli” olarak tanitmis olabilir.

NOSTRADAMUS hakkinda hazirlanmis bir TV programinda onun kitaplarinin kolay kolay anlasilamadigi, kullandigi dili kirmis oldugu ve Alman arastiricilarinin onun eserlerini anlayabilmek için büyük bir gayret içinde olduklari anlatiliyordu. Benim görüsümde NOSTRADAMUS’un kitaplarinin Türk dilcileri tarafindan da, baskalarinin etkisi altinda kalmadan, incelenmesi Avrupada konusulan eski Türkçenin anlasilmasi bakimindan essiz açiklamalar getirebilir.

b) Denebilir ki adamin adi zaten “Michel de Notredame veya Nostredame” idi ve dolayisiyle NOSTRADAMUS adi da bu addan geliyor. Bilindigi üzere NOTREDAME veya NOSTREDAME adi Paris’te ünlü bir kilisenin adidir ve iddiaya göre “BIZIM HANUM (Our Lady) anlaminda Isa’nin anasi Mary’e atfedilen bir kilisedir. Elbetteki bu kilise bir tapinak yeridir (Tanri-öyüdür) ve adin içinde en azindan Türkce “DAM” (ev) ve “ADAM” sözcükleri vardir. Simdi “Notredame” ve “Nostredame” adlarinin ad-olgusuna (etimolojisine) bakalim.

c) NOTREDAME adi “N-OT-RE-DAME” seklinde incelendiginde Türkçenin “aN-OT-ER-DAMI” yani “GÖK-OD-Eri-Dami (evi)”, diger bir degimle “Gök-Tanri Gün’ün Dami (evi)” anlaminda bir tapinak yeri oldugunu tanitiyor ki bu tanitimla bu ünlü kilisenin bir Gün-Tanri tapinak yeri oldugunu ögreniyoruz. Notredame de Paris adini tasiyan yerin ise bir tapinak yeri oldugu inkar edilemez. Bunun baska bir anlami Museviligi ve Hiristiyanligi kuranlarin eski Türk dünyasina ait “Günes’e tapma dinini” öldürmüs olmalarina ragmen, Avrupalilarin halen Günes adina tapinak yaptigi görüntüsüdür. Bütün bu dediklerim “tesadüflerin” neticesi olamaz. Görülüyor ki bir takim olaylar kendi kendilerini izah edemez durumdadirlar.

d) Bunun gibi, NOSTREDAME sözcügünü “N-OS-TRE-DAME” seklinde inceledigimizde Türkçenin “aN-OuS-TUR-DAMI” (“Gök-Oguz Tur-Dami (evi)”), yahut “haN-OuS-TUR-DAMI” (Oguz-Han Tur Dami”) anlaminda deyimler oldugu görulüyor ki bununla da Notredame kilisesinin Gök-Tanri “Oguz-Han ve TUR-Han adina yapilmis oldugu neticesi çikiyor. Bu neticeyi de tesadüflerle izah edemeyiz.

e) Ve yine NOSTREDAME sözcügünü “N-OS-TR-EDAME” seklinde inceledigimizde Türkçenin “aN-OuS-TuR-ADAMI” (“Gök-Oguz Tur-Adami”), yahut “haN-OuS-TUR-ADAMI” (Oguz-Han Tur Adami”) anlaminda deyimler oldugu görulüyor ki bununla da burada Gök-Tanri Oguz-Han’a ve TUR-Han’a tapanlarin oldugu anlasiliyor ki bu netice de tesadüflerle izah edilemez..

f) NOSTRADAMUS adi ile kendisine “haN-OS-TUR-ADAMUZ” (“Oguz-Han Tur-adamuyuz”) diyen Yahudi asilli bu adam kendisinin de “Oguz-Han Tur-adami” oldugunu Türkçenin birinci sahis çogul zamiri (“biz-uz” gibi) eki ile söylüyor.

g) Ve nihayet, NOSTRADAMUS adi ile kendisine “haN-OS-TUR-ADAM-US” yani “Oguz-Han-US-Tur-Adami” (akilli Oguz-Han Tur adami anlaminda) deyimi ile kendisini tasvir ediyor ki bu haliyle de adam kendisinin hayli ermis birisinin oldugunu söylüyor. Bu adama akilli uslu peygamber oldugu gözüyle bakilmasi da bu özelliginden olsa gerek. Burada yine akla gelen sudur ki, söylentilere göre geçmisteki peygamberlerin çogu “Yahudilerden çikmis” oldugu görüntüsü verildigine göre NOSTRADAMUS denen kisinin de “Yahudi” olmasi beklenir. Elbetteki bu gibi konularda “TUR’un” yeri olamaz ön yargisi her zaman için vardir. Buna ragmen, garip olan sudur ki Avrupanin yerli halklari olan Turlar eski dinlerinden zorla dündürülürken, “Katolik” dinine zorlaniyorlardi. Zaten Notredame kilisesi de bir Katolik kilisesidir. Yahudi asilli birisinin bu kilisenin adi ile kendisini tanimlamasi insani süpheye düsürüyor. Belki durumu arastiricilar daha iyi açiklayabilirler.

h) Bütün bu açiklamalardan, NOSTRAS, NOSTRATIC, AUSTRIC ve NOSTRADAMUS deyimlerinin kesinlikle eski Tur/Türk dünyasinin Türkçe konusan yerli halklarini tanimladigidir. Bunu inkâr etmek biraz zor olsa gerek. Bu adlari teklif eden dilcilerin, eger bütün gayretlerini “gerçegi” bulmak için harciyorlarsa, o takdir de bu dediklerimizi göz ardi edemezler. Zira bunlarin hiç birisi tesadüflerin neticesi degildir.

***

10. SONUÇ

Bütün bunlardan anlasilan sudur ki günümüz Avrupalilari arasinda bazi gruplar bu günkü Avrupalilardan önce gerek Avrupada ve gerekse dünyanin baska yerlerinde çok ilerlemis bir Tur/Türk medeniyetinin oldugunu ve eski dünyanin Tur dili (Türkçe) konustugunu bildikleridir. Bunu bildikleri içindir ki bu halklari dolayli sekilde NOSTRATIC, AUSTRIC gibi Ogus-Tur halklarini tanimlayan fakat görüntü bakimindan Tur/Türk halklariyla ilgisi olmayan sözcükler kullanip bu insanlari iyice belirsiz hale getirme cabalari içindeler. Bunun belki en iyi yapilis tarzi da “dilcilik ilmi” kisvesi altinda yapilmasidir. Hedef Türklügü karistirmak ve yok etmek olduguna göre, kullanilan araç ne olursa olsun, netice aynidir.

Bilinir ki gerek Roma Imparatorlugu devrinde ve gerekse Hiristiyanlik Avrupaya yayilmaya basladigi zaman, Avrupalilar hep “pagan” dedikleri halklarla cedellestiler. Pagan denilen gruplar da zaten Avrupanin ve Asyanin yerli halklari olan ve Türkçe konusan Tur halklari idi. Ne var ki Avrupaya Hiristiyanligi zorla yayayanlar, bu degisime direnen Avrupanin yerli Tur insanlarini hem öldürdüler ve hem de geride kalanlarin dillerini, dinlerini ve Turluk/Türklük kimliklerini eriterek kendilerine bagimli ettiler. Bu oyun Avrasyada Türklere devamli sekilde her firsatta tatbik edilen bir oyundur. Eski Tur/Türk dünyasinin üçlü Gök-ATA-Tanri/Gün-Tanri/Ay-Tanri göksel dinini karalamalarla yikip yerine AY kaynakli din kurucu ve yayicilari bu oyunun bas oyunculari olsa gerek.

Geriye dogru bakildiginda dilleriyle, dinleriyle ve kültürleriyle kaybolmus medeniyetlerin çogu “TUR” insaninin medeniyeti oldugunu görüyoruz. Bazi belirli gruplar ise hep kimliklerini devam ettirmektedirler.

***

Polat Kaya

Mayis 1, 2002

http://www.compmore.net/~tntr/nostratic.html

__________________

“Those heroes from England, France, Australia, New Zealand and India who shed their blood and lost their lives…!

You are now lying in the soul of a friendly country,therefore rest in peace.

There is no differences between the Johnnies and the Mehmets to us where they lie side by side here in this country of ours…

You, the mothers who sent their sons from far away countries,

wipe away your tears.

Your sons are now lying in our bosom and are in peace. After having lost their lives on this land, they have become our sons as well.”

ATATURK, 1934

Turania isimli üyemiz çevrimdışıdır. (Offline) Reply With Quote

Turania

View Public Profile

Send a private message to Turania

Find More Posts by Turania

Old 06-29-2007 #3

Turania

Administrator

Turania’s Avatar

Join Date: May 2007

Posts: 2,738

Gilgamesh , Sabiiler, Mandaean Hakkinda

GILGAMESH (BILGAMESH), SABIILER, MANDAEAN (MANDA AY-HANLAR) VE SABALAR HAKKINDA

POLAT KAYA

(Copyright © 2002 Polat Kaya)

(Bu yazi internet kanaliyla gerçeklesen bir yazismadan sonra incelenerek yazilmistir). Kamil Kartal Bey ile bir internet konusmasinda dediler ki:

>

> Bununla birlikte, Gilgamesh Destani veya Misir’in Oluler Kitabi gibi

> ulasilabilen cok eski kutsal metinlerde, cagdas diller ve edebiyatlar ile

> kiyaslandiginda, son derece gelismis ve guclu bir yapi goruluyor. Oyle ki,

> aradan gecen binyillara karsin, dilin kullanildigi her alanda sanki bu kayip

> uygarliklarin kotu birer taklitcisi olmaktan oteye gecememis dunyamiz.

>

Iste benim söylemek istedigim de bu gibi hususlardir. Bu gözleminizle dediklerimi siz de desteklemis oluyorsunuz. Evet, belki de en azindan onbin sene evvelinden, eski Türk dünyasi her konuda çok görkemli bir medeniyete sahipti. Fakat, günümüzde bu medeniyet kaybolmus ve/veya belirsiz ve taninmaz hale gelmistir. Her türlü kültürlerini bu çok eski Tur/Türk dünyasindan alanlar simdilerde onu hatirlamazlar bile. Tur/Türk dünyasi nedense bu çok eski ve görkemli geçmislerini unutmuslar veya onlara bu görkemli geçmis çesitli araçlarla unutturulmak istenmistir. Bunlarin basinda da eski Türk dünyasinin Gök-Tanri (Günes) dinini unutturup onun yerine geçen yeni dinlerin yikici karalamalari olmustur.

Türk dili bizlere tanitildigi gibi yakin zamanin dili degildir. Bilakis, benim görüsümde dünyanin en önce gelismis dilidir. Ve yalniz Orta Asyada gelismis bir dil olmayip, Anadoluda, Orta Doguda, Iranda, Hindustanda, Misirda, Kuzey Afrikada, Avrupa da , Pasifik ve Atlantik Okyanuslari kiyilarinda da gelismis bir dildir. Elbetteki böyle büyük bir cografyaya yaygin bu dilin birbirinden uzak bölgelerde çesitli agizlarda konusulmasi da dogaldi. Bu sebeple yalniz Orta Asya Türkçesini örnek ve kaynak olarak almak hem yanlis ve hem de noksan olur. Örnek olarak: DRAVIDIAN diye tanitilan ad aslinda Türkçe “DR-AVI-DI-AN” < “DUR/TUR-EVIDI-LER”, yani “TUR INSANLARI IDILER” anlaminda bir Türkçe sözden baska bir sey olmayip bu adi tasiyan insanlarin Türkçe konusan Tur/Türk insani olduklarinin kesin ifadesidir. Dravidian denen Tur insani eski Hindistanda pek etken olmus bir gruptur. Hindustan çografyasinda ki eski adlarin çogu incelendiginde Türkçeden yapilmis olduklari görülüyor. Bu da o bölgede eski çaglarda Türkçenin çok yaygin konusulan bir dil oldugunun isaretidir. Fakat ne var ki DRAVIDIAN sözcügü bir Türkçe deyim olmaktan çikmis veya çikarilmis, onun yerine taninmasi zor bir ad gelmistir. Bu adin sonundaki AN eki, Türkçenin en eski çogul eki olup Türkçenin “ON-LAR/AN-LAR ” çogul sözünde de vardir. Bu ANLAR sözündeki LER/LAR eki gereksiz yere ikinci defa bu eski eke eklenmislerdir.

Görülüyor ki dilciler “DRAVIDIAN” dilinin Türkçeye benzedigini ima ederler, fakat bu benzerligin Hindistan’da (Hindustan) eski Tur/Türk insaninin ve dilinin varliginin isareti oldugunu söylemezler. Nedense “gerçegi” bulmaya çalisan dilciler ya bu gerçegi görmezler yahut ta görseler bile dile getirmek istemezler. Islem gerçek yüzünü “ilim” yapma kisvesi altinda gizlemise benziyor.

Denebilir ki en geç M. Ö. birinci bin yilda, Türkçe bu günkü kadar gelismis ve eski dünyanin pek çok yerinde konusulan ve en önde gelen bir dildi. Yalniz yazilirken, ünlüler daha az kullaniliyor bilhassa ünsüzler belirtiliyordu. Arastirmalarimizdan anliyoruz ki eski çaglarin Tur/Türk insani destan, masal, bilmece yaratma ve yazma konularinda çok ileri varmislardi. Dünyaya “GILGAMESH” adi altinda tanitilmis olan Sumer destani bu gelismisligin en mükemmel delili ve örnegi olup kaybolmus Tur/Türk dünyasinin medeniyetinin ne kadar ileride oldugunu kesinlikle belirtir. Bu arada bu görkemli medeniyeti ve dili çekemiyen gruplar bu kadar gelismis Türkçeden onun sözcük ve deyimlerini kirarak kendilerine yeni diller yaratmakta ustalasmislar ve birbirleriyle san ki yaris eder olmuslardi.

GILGAMISH

“GILGAMISH” adi aslinda Sumerler tarafindan “GILGAMESH” seklinde degil “BILGAMESH” seklinde yazilmis bir addir. Fakat ne var ki birileri bu adi degistirerek “GILGAMESH” sekline sokmus, böylece Türk’ün ayaginin altindan haliyi çekip almis ve onu Türk dünyasindan uzaklastirarak Türklerle olan bagini koparmistir. Türk dünyasi bu konuyu, kendi dilinin ve tarihinin geregi, kendisi sorusturmadikca, baskalari “bu destan aslinda sizin geçmisinizle ilgilidir” demez. Nedense baskalari ne demisse bizler de “dogru diyorsun” deyip her kesin dedigini dogru gibi kabul ede gelmisiz. Anlasilan sudur ki GILGAMIS (BILGAMESH) Tur/Türk dünyasinin bilinen en eski destanidir.

Sumer dilinde arastirma yapan bazi arastiricilar bu Sümer adinin aslinda Sümer çivi yazisinda yazilis seklinin “BILGAMESH” seklinde oldugunu açiklamislardir. Daha baska da bir sey söylememislerdir. BILGAMESH deyiminin Türkçeye ait oldugu kendiliginden belli. Türklerin BILGE-KAGAN’i da ayni Türkçe deyimi kendine ad almis. Böylece gerek BILGE-KAGAN ve gerekse BILGAMES adlarinin ikisi de Türkçe olup ve ikisi de Türk-hakanlarinin ünvanlarinda yer alan tanimlama deyimleridir. Türkçede BILGE kisi “akilli, uslu, bilgili, ermis” bir kimsedir. (HERMES adi da Türkçenin ERMIS sözünden gelir). Gilgamis destaninda da GILGAMISH bu nitelikte bir karakterdir. Ilave olarak GILGAMESH Türkce gramer kurallarinda olan bir deyimdir. Ve adin önüne “A” ünlüsünü koydugumuz zaman “AGIL-GA-MESH” (AKIL-GA-MISH) Türkçe deyimi ile karsilasiyoruz ki bu dahi Türkcenin bir sözü olup o da “BIL-GA-MESH” deyimi ile ayni anlamda olan baska bir Türkçe deyimdir. Görülüyor ki sözde “GILGAMES” fakat gerçekte “BILGAMESH” ve/veya “AGILGAMISH/AKILGAMESH” olan bu destan Sümer Türklerinin en erken devirlerinde yazilmis veya daha öncesinden bilinen bir destan olarak yaziya geçirilmistir. Gerek “AGILGAMISH/AKILGAMESH” ve gerekse “BILGAMESH” adlari dil yapisi ve kök sözcükleri bakimindan tümüyle Türkçe olan adlardir.

Bu bulus ve/veya görüs Türk dilini Sümer dilinin en erken çaglarina (belkide en azindan M. Ö. 5000 yillarina) götürür. Dilciler bilirler ki bu ad içinde ki ekler de Türkçenin ekleridir. Bu demek oluyor ki çok olasilikla bütün bu Türkçe sözcükler, ekler, gramer kurallari ve daha ötesi destan yazma teknigi Türk dilinde belki de onbin sene evvelinden gelistirilmis bir sanat bicimi idi. Bu edebiyat bicimi günümüze dek gelmistir. Bunu bilmek günümüz Tur/Türk insanina düsen bir görevdir. Bunu bilince, insanin hem atalarindan ve hem de günümüzde ki Türk dünyasini birlestirebilecek bir dil olarak, Türkçeden gurur duymamasi imkansizdir. Bu kadar muhtesem bir dünya dili yaratmis olan eski çaglarin Tur/Türk insani gururla anilmalidir. Böyle bir dili yaratmis olmak kolay bir is olmayip ancak us (akil), mantik ister. Üstelik bütün bunlar Tur/Türk insaninin, Herodut’un dedigi ve ona inananlarin da tekrar ettikleri gibi, Sibiryada “kush-burnu (berry) toplamakla geçinen insanlar” olmadigini gösteriyor. Ümid ederim ki bunlari söylerken “kökten milliyetcilik” yapmiyorum. Dilerim ki Türkcenin geçmisi ile ugrasan dilciler bu konunun üstüne varirlar ve gerçegi gün isigina gerektigi sekilde cesaretle çikarirlar. Sumerlerle ilgili olarak web sayfamda “ANCIENT TURANIANS PART-1: SUMERIANS” baslikli yazimda pek çok bilinmeyeni açiklamis bulunuyorum. Su web adresime lütfen bakmanizi öneririm:

http://www.compmore.net/~tntr/orta_asya.html

Sunu da bilhassa belirtmek isterim ki eski Tur/Türk dünyasinda ki yazarlar destanlarinda ve konusmalarinda bol miktarda cinas ve mecaz kullanmislar. Böylece, bir Türkce deyim içinde birden fazla anlami ifade edebilmislerdir ki bu Türkçenin en önemli özelliklerinden biridir. Bu GILGAMIS (BILGAMIS) Destaninda böyle oldugu gibi MANAS destaninda da böyledir ve Ogus-Kagan destaninda da böyledir. Homerin ILIAD ve ODYSSEUS destanlarinda da böyledir. Çünkü bunlarin hepsinin asli Türk dünyasinin törelerinden kaynaklanmaktadir.

***

Kamil Bey diyor ki:

> Bu en eski dillerin dinlerin de otesindeki kok dil’in, inanc yapisi hakkinda

> biraz daha ayrintili bilgiler verebilir misiniz?

Ilk bildirimde gerek eski Türk dünyasinin dini ve dili hakkinda genis yer tutan görüslerimi bildirmistim. Onlari tekrar gözden geçirmekte yarar vardir. Bununla beraber “ANCIENT TURANIANS PART-2: RELIGION” baslikli yazimi internet sayfamda görmenizi öneririm. Burada özetle sunlari tekrar edebiliriz:

ESKI TÜRK DINI VE DILI

Denebilir ki eski Tur/Türk dünyasinin dili ve dini beraber gelismistir. Türkçe denen dil bu eski Tur/Türk dininin bir ifadesidir. Eski Turan dünyasinin gelistirdigi bir üçlü Gök-Tanri dini vardi. Bu gök dininin temelinde evrende her seyi yaratan BIR-GÖK-ATA-TANRI ile onun yaninda yer yüzüne hayat veren bir GÜN-TANRI (GÜN/GÜNES) ve geçe gökünü süsleyen AY-TANRI (AY) ile tanimlanan üçlü bir “GÖK-TANRI” sistemi vardi. Bu tanimlamada Gök-Tanri BIR’di ve evreni yaratandi. Onun yarattigi Gün ve Ay, benzetmeli olarak, Gök-Tanrinin gözleri idi. Bu tanimlamada Gök-Tanri hem bir “KOR-TANRI” ve hem de cinas yollu “KÖR-TANRI” idi. Çünkü Gök-Tanrinin bir gözüne hiç bakilamazken digerine istenildigi kadar bakmak mümkündü. Gök-Tanrinin bakilamayan gözü yani çalisan gözü bir “OT/OD/UT” yani “KOR” (atesh) olan Gün/Kün/Günesh idi. Böylece Gök-Tanrinin bu gözü. Türkçe “KOR-GOZ/GÖZ idi. Gök-Tanrinin iyi çalismayan ikinci gözü AY (AY-TANRI) olup bu gözün kendi isigi yoktu ve bu sebeple o bir “KÖR-GÖZ” idi. Diger bir degimle, AY da Gök-Tanrinin KÖR-GÖZÜ idi. Bu anlayis içinde olmalidir ki eski Turan dünyasinin üçlü Gök-Tanrisi hem KOR-GÖZ ve hem de KÖR-GÖZ olarak bilinirdi. Ayrica Gök-Tanriyi temsil eden KOR-GÖZ ve KÖR-GÖZ adlarindan ötürü üçlü Gök-Tanrinin adi O-GOZ ve ondan dolayi da OGOZ / OGUZ / OGUS adi ile bilinirdi. Böylece, OGUZ adi eski Türk dünyasinin hem GÖK-ATA-TANRI’sinin, hem GÜN-TANRI’sinin ve hem de AY-TANRI’sinin ayri ayri adi idi. Eski dünyada, OGUS / OGUZ adi olasilikla evrensel bir ad idi. ZEUZ ve MUSA adlari Oguz’un adlari olan AZ-US (essiz-us (akil)) ve MA-US (muhtesem-us) anlamlarinda Türkçe deyimlerinden yapilmistir. Sonradan karalama anlamlari ile yüklenen “PAGAN” ve diger olumsuz yakistirmalar yardimi ile dünyanin bu en eski dini bilinçli olarak karalanarak gözden düsürülmüs ve sonradan da yeni dinler getirilerek bu eski evrensel dinin unutulmasi saglanmistir. Oguz adi ile beraber “Günese” tapma kavrami da yeni din yayicilari tarafindan unutturulmus, onun yerine AY-Tanri öne çikarilmistir. Ay-Tanri da hem AK-AY ve hem Kara-Ay seklinde yorumlanarak iki ayri sistem olusturulmustur.

Oguz’un en önde gelen hayvan simgesi ise OGOZ / OKOZ / ÖKÜZ, diger bir adi ile “yabani BOA/BOGA idi. Çatalhöyük’te bulunan “BOGA” resimlerinin OGUZ-ATA nin temsili resimleri oldugundan süphe edilmemelidir. O resimler ki M. Ö. 7,000-8,000 senelerine varir. Bu da eski Türk dininin ne kadar gerilere gittiginin isaretidir. Bunun yaninda Oguz’un binlerce adlari vardi ki onlar Gök-Tanrinin çok çesitli yönlerini ifade eden adlardi. Zaten günümüzde bile TANRI’nin yahut ALLAH’in binlerce adi vardir denir. Bu deyis Islam kültüründen degil ondan çok daha eski olan eski Türk dünyasinin törelerinden kaynaklansa gerek.

Bütün bu adlar günümüze kadar gelen essiz bir dil olan OGUZ-KAGAN dilini yani Türkçeyi, baska bir degimle “GÜN-TANRI” (GÜNESH-dilini) yahut “TUR-DILINI” olusturmustur. Tur/Türk dünyasinin inancinda degismeyen, oldugu gibi kimligini ezeli ve ebedi koruyan yalniz Gök-Tanridir ve onun simgesi (çalisan gözü olan) günestir. Onun için dilimizde derler ki “DÜSMEYEN KALKMAYAN YALNIZ TANRIDIR”. Bu sebeple dilinde de her kavrama ad verirken Türk insani Gök-Tanriyi kaynak olarak almis ve alpfabesinin harflerine de Tanrinin özelliklerini tanimlayan çesitli adlar vererek her sözcük içinde onun varligini saglamistir. Bu seref te tarihte TUR/TÜRK insani olan KÜN-HAN’lara / KAN-HAN’lara (Kanan, Kenan, Canaan, ve diger adiyla “FENIKELILERE”) nasip olmustur.

Elbetteki bunu bilenler bu Tur/Türk insaninin kimligini degistirerek kendilerine seref payi almaya çalismislardir. Bu inanç Türk insaninin çok eskiden beri olan inancidir. Tur/Türk dünyasinin insani Gök-Tanriyi “BIR-TANRI”, “BIR-ATA” adiyla bilir. Gök-ATA-Tanrinin simgesi T harfidir. Bu harfin ilk sekilleri + (artI) isareti seklindedir. Türkçe ATA sözü dahi bir adalet terazisinin isaretidir. ATA yazisi bir teraziye benzer. T harfi bu adalet terazisinin ortasindadir. Çünkü, Tur/Türk dünyasinin Gök-Tanrisi “HAK VE ADALETI” temsil eder. O AK-HAN dir. KARA-HAN onun tersini temsil eder. Onun içindir ki Türkçe bir sayisinin adi da BIR dir ve Tanrinin adidir. Türkçe birinci tek-kisi kisisel zamiri Tanrinin baska bir adi olan MAN adidir. Misirlilarin AMAN/AMUN/AMEN/AMIN Tanri adi bu Türkçe sözdür. Bir duadan sonra “amen” yahut “amin” dedigimiz de Gök-Tanrinin adini aniyoruz.

Arapça diye bilinen ADALET sözcügü Türkçe “ATA-ELiDi” (Tanri Elidi) anlaminda bir Türkçe deyimden yapilmis olup yalniz Tanrinin elinin “adil” oldugunu isaret eder. Diger bir yorumunda : ADALET < TR. “ATA-AL’DE” (ATA-AL’DI” yani “Gün-ATA-dir”) anlaminda eski Türk dünyasinin Gün-Tanrisini tanimliyor. Günes hiç bir ayrilik ve gayrilik gözetmeden her yana ayni sekilde IShININI ve ISISINI yayinlar. O “kösesi” olmayan “yuvarlak” bir varlik olup her yaniyla ayni görüntüyü verir. Böylece O adaletin timsalidir. ADALET deyiminin bunlardan baska yine Tanriyi tanimlayan Türkçe baska sekilleri de vardir.

TERAZI burcunun adi olan “LIBRA” adi Türkçe “BIR-AL” (“BIR” ve “AL”) seklinde “Gök-Ata-Tanriyi ve Gün-Tanriyi tanimlar ve “BIR-EL” seklinde bakildiginda Tanrinin adil elini isaretler. TERAZI adi ise “T-ER-AZ-I” seklinde bakildiginda Türkçenin “aTa-ER-AZ-I (Bir)” deyimi ile Tanrinin “ESSIZ BIR ATA-ER” oldugunu tanimlanir. Diger taraftan “TE-RAZI” Türkçenin “aTI-RAZI” (“adi “terazi” ile verilene razi olma”) anlaminda bir deyim olup yine “adaleti” tanimliyor. RAZI sözü ise “RA-aZ-I” seklinde eski TUR Masar/Misir dünyasinin Gök-Tanrisi (Bir-Az-Er) ve Gün-Tanrisini (RA) tanimlar.

***

Kamil Bey yazdi ki:

>

> Sabiilik dini acaba bu kok dilin urunu olan ekinden mi kaynaklanmistir?

>

Bu konuda pek arastirma yapma niyetinde olmamama ragmen Kamil Beyin bu sorusu asagidaki yaziya bir nevi ilham kaynagi olmustur. SABILIK ve SABAlar hakkinda ki bu arastirmayi burada memnuniyetle sunuyorum.

SABILER (SABIANS yahut SHABIAN)

Asagida “dipnot” olarak çesitli kaynaklardan alinti yoluyla verdigim bilgilerde belirtilen adlar üzerinde durmak istiyorum. Zira bu adlar bu gruplar hakkinda bir hayli bilgi aktarmaktadir:

Türkçe – Ingilizce Redhouse Sözlük SABI adini Ingilizce olarak “SABEAN, pagan (dinsiz), idolator (puta tapan)” seklinde tanimliyor. Bu tanimlamadan SABI lerin Bati kaynaklarinda SABEAN [1] adi ile anildigini görüyoruz. “Pagan” diye tanimlandiklarina göre, SABIlerin (SABIAN) eski Türk dünyasinin “Gök-Tanri” dini inancinda olduklari dolayli sekilde anlatiliyor. sabian adi bir kaç anlam içermektedir:

1) SABI-an Türkçe Sabi-ler anlaminda olup, an eki eski Türkcenin çogul ekidir.

2) SABI-AN seklinde Türkçe “Gök-SABI-ler” anlaminda olup Gök-Tanriya taptiklarini isaretler. Bilindigi gibi böyle bir deyimi Gök-Türk adinda da görüyoruz.

3) SABI-hAN seklinde alindiginda, ad kendilerinin bir Türk grubu oldukalarini isaretliyor.

4) SABIAN adi da “SA-BI-AN” seklinde alindiginda Türkçenin “AS-BEy-AN” (“Bir/Essiz-Gök-Beyi”) anlamiyla deyimi oldugu ve eski Türk dünyasinin Gök-Tanrisini tanimladigi görülüyor.

5) SABIAN adi da “S-AB-I-AN” seklinde alindiginda Türkçenin “aS-ABa-I-AN” (Essiz Bir Gök APA/ABA/ATA) anlaminda yine eski Türk dünyasinin Gök-Tanrisini tanimliyor.

6) Bazi yazarlar bu adi “iSA-BEy-AN” (“Gök-Beyi-ISA”) seklinde almis olmali ki onlara “yari-Hiristiyan” (yari-Hiristiyanlik nasil olunuyorsa) tanimini vermis.

Fakat bütün bu deyimlerden anlasilan önemli husus SABIlerin olasilikla Türk olduklari ve Türklerin üçlü Gök-Tanrisina taptiklari hususudur. Nitekim adlari Koran’da “ash-Sabi’un” seklinde geçtigi belirtilen [1, 2] Sabilerin, Yahudiler ve Hiristiyanlar gibi “tek-ilahli” bir dine sahip olduklari belirtiliyor. Zaten adlari da Gök-Tanriya inandiklarini anlatiyor.

Ilginçtir ki dipnot olarak EB’dan verdigim alintida [1] Peygamber Muhammed’in de bunlardan oldugu ima ediliyor: [bak: “Curiously enough, the name “Shabian” was used by the Meccan idolaters to denote Mohammed himself and his Muslim converts”]. Ayrica yine ilginçtir ki Peygamber Muhammed’in yakinlarina da “Sahabe” denilmektedir. “Sahabe” ile “Shabian” adlari arasinda büyük benzerlik görülüyor. Üstelik bu inancin sahipleri daha önceden de “yikanma, aptes alma, gusül etme” (ablution) törelerine sahiplermis ki bu adet müslümanliga da geçmis.

SABILER için “Babilonyada “ELKESAITES” adli bir mezhep denmesi de ayrica bilgi veriyor: Söyleki: bu ad “ELKES-AI-TE-S” seklinde incelendiginde Türkçe “ILKESi-AY’DI-aS” deyimi, yani “INANCI ESSIZ AY’DI” (Ay’a tapanlardi”) anlaminda Türkçe bir deyim oldugu görülüyor ki bu tanimlama SABI’lerin AY’a taptiklarini ayrica açikliyor. Bu ad Koran’da geçtigine göre o zamanlarda eski Türk dünyasinin “Günesi” “Aydan” önde gören Gök-Tanri dini zaten yikilmis ve onun yerine “AY-Tanri” öne çikmisti. Böylece onlarin AY’a tapar görünmeleri de dogaldir.

Ayrica, “ELKESAITES” adi “ELKES-AI-TE-S” seklinde bakildiginda Türkçenin “ÜLKESI-AY’DI” anlaminda ki deyimi çikiyor ki bu deyimle “AY’in adini ülke adi olarak kullanan bir yerden olduklari ima ediliyor. Bu ¨lkenin “Yemen” ülkesi olmasi olasiligi çik büyüktür. Zira, asagida isaretleyecegim gibi baska bir SABA adlilar da Yemen ile ilgilidiler. “Yemen” adi ise Türkçe “Ey-Men” / “AY-Men” (Men-AY) anlaminda olup eski çaglarin Arabistaninda olasilikla AY’a inananlarin ülkesini isaretliyor. Böylece, “ÜLKESI-AY’DI” Türkçe deyimi ile “ülkesi Yemendi” deyimleri ayni olsa gerek.

Bütün bunlara dayanarak denebilir ki adlari eski Türk törelerine göre Gök-Tanriyi ve Gök-Tanri inançini tanimlayan ve yine adlari Türkçe bir deyimden yapilmis olan bir grubun kendilerinin de Türk olduklar ve Türkçeyi bildikleri beklenir.

MANDAEAN

EB kaynakli bilgiden verildigine göre SABI’LERE benzeyen baska bir grubun da MANDAEAN oldugu isaretleniyor [1]. Simdi bu grupla ilgili adlara bakalim [3]:

MANDAEAN adi “MAND-AEAN” seklinde incelendiginde Türkçenin “MANDa-AY-AN” (“Manda Aylar” ve/veya “Manda-AY-Han’lar”) anlaminda deyimlerle karsilasiyoruz ki bunlardan da bu adla bilinen insanlarin “AY-Han’a inandiklari ortaya çikiyor. MANDA sözü ise Türkçede “Mandayi” diger bir Dogu Anadolu ve Azerbaycan Türkçesi ile kara renkli olan “camish” i tanimlamaktadir.

Daha önce tanimlamistik ki Ogus Kaganin yahut Gök-Tanri Oguz’un hayvan simgesi “ÖKÖZ” idi. Bu Oküzün çesitli renkte olanlari olabilecegi gibi en makbulu AK-Boga, AL-Boga ve Kara-Boga olanlari idi. Buna sebep te Gök-Tanri hem AK-Han idi ve Hem Kara-Han idi. Bilhassa AY-Tanri bunu en kesin bir sekilde sergiliyordu. Zira AY hem Ak ve hem Kara idi. Böylece, “Kara-Boga” yahut “Manda” AY’in, bilhassa Kara-Ay’in baska bir simgesi idi. Bu adi “MANDA D’HAYYE” [3] < Türkçe “MANDA’DI-aGa-AY’YE” (“MANDA’DI-aGa-AY”) anlaminda ki deyimde de görüyoruz. Ay ayni zamanda eski Türk dünyasinin kültüründe MA-ATA (Ay-Ata, MATA / METE / MEDE/ MADA) adlari ile de biliniyordu. Türk Hun Imparatorlugunun kurucusu METE-HAN’in adi Gök-Tanrinin bu adindan gelir. Çince “MAU-TUN” (Kalkan ve Mizrak) anlaminda diye bilinen METEnin adi AY-Tanri ile ilgilidir. Bunun gibi eski Iran cografyasinda gelismis Tur/Türk MEDE devletinin adi da yine AY-Tanri Oguz dan kaynaklanir. Grekce PROMETHEUS adi Türkçe “PIR-O-METE-EUS” (“Bir O”, “Mete” ve “Oguz”) deyimi olup eski Türk dünyasinin üçlü Gök-Tanrisini tanimlar. Bu ad içinde geçen ” BIR-O” Gök-Ata-Tanriyi, “METE” Ay-Tanriyi ve “OGUZ” Gün-Tanriyi tanimlar.

Bunu, Mandaean’larin Grekce adi olan GUWSTEKOI adinda da buluyoruz. Söyle ki: GUWSTEKOI < “GUWS-TEK-OI” < Türkçe “OGUS-ÖY-TEK” (“Oguz-öydük) anlaminda Türkçe deyimden anliyoruz ki bu insanlar Gök-Tanri Oguz inancinda Oguz halklari idiler. Oguz halklari olduklarini “Oguz-öytek” (öytük / öytik / öydük / öy-idik) Türkçe deyiminden görüyoruz. Ayrica isaretlemeliyiz ki bati dillerinde W harfi bazan U, bazen Ü ve bazan da O harflerini temsil ediyordu. Böylece, Grekçe “GUWS-TEK-OI” adi Türkçenin “OGUS-ÖY-TEK” deyiminden saptirilmis MANDA-AY-öylülere yahut MANDA-AY-HAN’lara verilen bir ad oluyor. Encyclopaedia Britannica’dan alinti olarak verdigim kaynak yazida, bunlara Süryaniçe dilinde MAD’A denildigini de ayrica bildiriyor [3] ki MADA adi yine Türkçenin MADA, MATA, METE, MEDE sözleridir. Ilave olarak bu MANDAEANLAR kendilerini AEON’nin (AY-HAN) temsilcisi olarak bildiklerini de yine ayni kaynaktan öyreniyoruz. Böylece, bunlar AY-HANci idiler. Bilinir ki Oguz-Kagan destaninda AY-HAN OGUZ-KAGANin alti oglundan birinin adi idi. Yine bu bilgilerin isigi altinda bu MANDAEAN adli gruba MADA-HAN (METE-HAN) lilar da denebilir.

MANDAEAN’lara SUBBA adi da verilirmis. SUBBA < “SU-BBA” < Türkce “SU-BABA” anlaminda olan bu deyim “Manda’yi” tanimlar. Zira, kara renkli olan Manda (Camish) serinlemek için çogu zaman suyun içine girer ve gerektiginde su dibi otlardan da nasibi alir.

Ayrica SUBBA adi “S-U-BBA” seklinde bakildiginda Türkce “aS-U-BABA” (“AS/Essiz O Baba”) anlaminda Türkçe deyiminden kisaltilmis bir ad oldugu ve ayni zamanda bu deyimle yine Türkün Gök-Tanrisinin adi tanimlandigi görülüyor. En önemlisi bütün bu adlarin hep Türkçe oldugudur.

Üstelik bunlarin kutsal kitaplarinin adi da GINZA imis ki bu da Türkçenin “GIN-AZ” (“Gün-Az”, “Gün-As” ve “Günes”) anlaminda Gün’ü ve Gün-isisini tanimlayan deyiminden geldigi görülüyor. Bütün bunlardan anlasiliyor ki SABILER ve SABIILIK denen inanç aslinda eski Tur/Türk dünyasinin Gök-Tanri dininden baska bir sey olmayip bu din “paganlik” gibi adlarla tanimlanmistir ve karalanmistir. Söylendigine göre GINZA “Treasure” (hazine) anlaminda imis. Elbetteki Günes dünyaya hayat veren bir hazinedir.

Bu kitabin baska bir adi da “SIDRA RABBA” (“THE GREAT BOOK”) diye biliniyormus. Türkçe bakimindan bu ad da çok ilginç bir ad oluyor. Zira, bu ad Türkçenin “SIRDA RA-BABA” (“Sirdi RA-Baba”) anlamindaki deyiminden baska bir sey olmayip Gök-ATA-Tanri (“BABA”) ile Gün-Tanri “RA” nin bir “SIR” (bilinemez bir gizlilik) olduklarini en açik bir sekilde Türkçe olarak söylüyor. Eski Tur/Türk dünyasinin Gök-Tanri dinini anlatmaya çalisan kitaplarin çogu “SIRli” yani “gizlilik” içinde yazilmislardir.

Bu kitabin sonraki toplanmis seklinin adina da THE JOHN-BOOK (CAN-Kitabi) deniyormus. Burada dikkat edilmelidir ki sözde “JOHN” adi Türkçenin “CAN” sözcügünün saptirilmis halidir ve o kisisel bir ad haline kaydirilarak Türkçe kimligi gizlenmistir. Türkçe “can” sözcügünün anlamlari insanin canini tanimladigi gibi bir anlami da insana can veren Gök-Tanrinin ve Günesin de adidir. Insana “can” verdigi için SU ve HAVA da bir Tanri gibidir. Zira ‘su” ve “havasiz” can olmaz. Yani CAN Tanridir ve Türkçenin bu sözünü baskalari alip kendi kaliplarina sokmuslar ve onun Türklük kimligini silmislerdir.

MANDA-AY-Hanlarin (Mandaean) baska bir ilâhi kitabinin adina QOLASTA deniyormus. Adin Süryanice sekli KULLASA (“praise) (övme/övüs) imis. Bu ad da Türkçe deyimden yapilmis ve kisaltilmis bir ad oldugu görüntüsünü vermektedir ki birden fazla Türkce anlami olmalidir. Söyle ki:

1) QOLASTA < “Q-OL-AS-TA” < Türkçe “aKa-OLu-AS-aTA” (“AGA Ulu-Essiz Ata”, yahut “ATA Essiz-Ulu-Aga”) ki bu haliyle Gök-Ata-Tanriyi tanimlar.

2) QOLASTA < “Q-O-L-AS-TA” < Türkçe “aKa-O-aL-AS-aTA” ki bu haliyle Gün-Tanriyi (Günesi) tanimlar.

3) QOLASTA < “Q-O-LA-S-TA” < Türkçe “aKa-O-aLA-aS-aTA” ki bu haliyle Ay-Tanriyi (AY’i) tanimlar. AY kendisine yerden bakilinca yüzündeki gök-tasi (meteor) yaralarindan dolayi “ala” (çilli) görünür. Onun için ona “ALA” denmis olsa gerek.

4) QOLASTA < “QOL-AS-TA” < Türkçe “KÜL-AS-aTA” (Kül (=sanli, söhretli, görkemli) Essiz-Ata) anlaminda yine Gök-Tanriyi tanimlamakta ve onu övmektedir. “KÜL” Türkçe sözü en az iki anlami olan bir sözdür. Birincisinde KÜL-TEKIN adinda oldugu gibi “sanli, söhretli, görkemli” anlamlarini tasiyor ki bu bu tanitim ünlü insanlara verildigi gibi ayni zaman da Gök-Tanriyi da tanimlayan bir sifattir. Zaten, KÜL-TEKIN’in bir anlami da “KÜL-eTE-KIN” (“Görkemli Ata-Kün”) anlaminda Gün-Tanrinin adi oluyor. Kül sözuunuun ikinci anlami yine Türkçenin “Gül” sözuuduur ki güzel seyler gül’e benzetilir, Türkçe “gül gibi” deyiminde oldugu gibi. .

5) QOLASTA < “QOL-AS-TA” < Türkçe “KUL-AS-aTA” ki bu haliyle Gök-Tanriya inananlarin onun “kulu” olduklari ima ediliyor.

Böylece, kitabin adinin bu cesitli Türkçe anlamlarindan da anlasilacagi üzere, bu kitap Gök-Tanriyi bir “övme” kitabi oluyor. Bunun gibi, kitabin Süryanice ad olan KULLASA da olasilikla ISA’yi övmektedir. Söyle ki:

6) KULLASA < “KÜL-LA-SA” < Türkçe “KÜL-aLA-iSA” ki bu haliyle Süryanilerce görkemli ISA olan AY’i tanimliyor olsa gerek.

Ayrica SABILER için NASHORAEANS da deniyormus. Bu adin ad-olgusunda NASHORAEANS < “NAS-HOR-AE-ANS” < Türkçe “SAN-HOR-AY-HANS” (“Sen Hür Ay-Han’) anlaminda olup dogu Anadolunun eskidenberi yerli halklari olan HURRILER’i (“HÜR-ERLER”) isaretliyor. Baska bir deyimle Hurriler (Hurrians) diye bilinen grubun özbeöz Tur/Türk dilli ve soylu insanlar oldugunu Manda-Ay-Hanlar ile ayni olduklarini gösteriyor. Ayni zaman da bölgenin diger yerli insanlari gibi Hurrilerin de eski Tur/Türk dünyasinin Gök-Tanri dininde olduklarini da belirtiyor.

Iste çok daginik ve belirsiz bir sekilde çesitli kaynaklar içine serpilmis bütün bu bilgilerin isiginda, tarihte SABILER ve MANDAEAN adlari ile bilinen gruplarin eski Türk dünyasinin dinini ve kültürünü günümüze kadar tasiyan gruplardan ancak bazilari oldugu ortaya çikiyor.

***

SABALAR SABIAN ve MANDAEAN adli gruplarla ilgili olabilecek baska bir ad da SABA diye bilinenler olup SABA / SEBA / ShEBA ülkesinden olanlar, onlarin dili, töreleri ve ülkelerini isaretleyen bir addir. Onlara da kaynaklarda [4-6] SABAEAN deniyor. SABA eski çaglarin güney Arabistaninda simdiki “Yemen” olarak bilinen yerin adi olarak bilinir. Saba Kiraliçesi (Queen of Sheba) adi da bunlardan gelir. SABA Kiraliçesinin Koran’daki adi BALKIZ oluyor.

SABALAR hakkinda EB nin yazdiklarindan küçcuk bir bölümünü Ingilizce metni ile asagida dipnot olarak veriyorum [4]. Yazi bu konuda her okuyucunun gözünü açmasi gereken bir metin. O bakimdan okuyucu hem asagida verdigim kismini ve mümkünse tüm metini ya bu kaynaktan, yahut ta baska kaynaklardan okuyup ince gözlü bir süzgeçten geçirmesi yararli olur. Zira, yazida çeliskiler oldugu gibi, SABAlarla ilgili geçmisi açiklandirma yerine sislendirme ifadeleri de bir hayli dolu. Bununla beraber, biz bu bulandirilmis su içinde bulduklarimizi gün isigina çikarmaya çalisacagiz.

Yazar, SABAlarin tarihi “yazilamaz” diyor fakat neden “yazilamaz” oldugunu açiklamiyor. Halbu ki bunu dedikten sonra Sabalarla ilgili bir sürü, çok ayrintili tarihsel bilgiler veriyor ve onlari “nomad” diye tanimladiktan sonra tarihlerini M.Ö.1500 yillarina kadar götürüyor. Sabalar hakkindaki bilgilerin hem kendi dillerindeki kendi yazitlarindan ve hem de Grek cografyacilari (günümüzün misyonerleri dese daha gerçekci olurdu) yazdiklarindan, hem de Babilonya ve Habesistan yazitlarindan alindigi bildiriliyor.

SABAlarin oturduklari yerlerin simdilerde YEMEN, HADRAMAUT ve ASIR seklinde bilindikleri bildiriliyor. Bu adlar konuya açiklik getirmeleri bakimindan fazlasiyla önemlidir. Söyleki:

1) YEMEN adi “YE-MEN” seklinde bakildiginda Türkcenin “EY-MEN” (“AY-MEN”, “MEN-AY”) anlaminda deyimi ile eski Türk dünyasinin AY-Tanrisina atfen verilmis bir Türkçe ad oldugu görülüyor.

2) HADRAMAUT adi “HADRA-MA-UT” seklinde bakildiginda Türkcenin “aHADAR-MA-UT” (“Agadir-Ma-Ot/Od”, “Muhtesem OD Agadir”) anlaminda olan bu deyim eski Türk dünyasinin Gün-Tanrisini yani KOR halinde olan günesi tanimliyor. Bu adin eski Yemende bir bölgeye ad olarak verildigi anlasiliyor.

3) ASIR adi “AS-IR” seklinde incelendiginde Türkçenin “AS-ER” (“Bir/Essiz-Er”) anlaminda eski Türk dünyasinin Gök-Ata-Tanrisini tanimliyor. ASIR, ASER Türkce adlari eski Masar/Misir Türk devletinde de OSIR (Grekçe OSIRUS) diye Gök-Tanrinin adi olarak bilindigi gibi günümüzde de AZER-BAY-CAN adinin ilk kisminda kendini günümüze kadar korumustur.

Böylece görüyoruz ki eski SABA diyarinin yanyana üç ilinin adi olan bu adlar eski Tur/Türk dünyasinin üçlü Gök-Tanri kavramini ülke adi olarak tanimlayan Türkçe adlardir. Ne var ki bu adlarin Türkçe olduklari bilinçli sekilde taninmaz hale getirilmislerdir. Ülkesinin ve cografyasinin belirli yerlerinin adini Tanri adi ile süsleyen millet tarihte Tur/Türk milleti olmustur. Bu kavrami baskalari Türklerden almislardir. SABAlarin da Tur/Türk ulusundan olduklari bu Türkçe ülke adlarindan belli oluyor.

Yemen de en eski devletin adinin MA’IN veya MA’AN (Türkçe okunusu ile MAYAN) oldugu ve bu adin Grekçe de MINAEANS seklinde oldugu bildiriliyor. Bu çok ilginç adlara bakalim.

4) MAYAN adi “MA-Y-AN” seklinde incelendiginde Türkçenin “MA-AY-AN” (“Görkemli-Gök-AY’i”, “Muhtesem-Gök-Ay’i”) anlaminda yine eski Tur/Türk dünyasinin Ay-Tanrisini tanimliyor. Dikkat edilirse, MAYAN sözünün harflerini yeniden düzenledigimiz de ortaya çikan ad YAMAN / YEMEN oluyor. Bunun anlami birileri bu adi da degistirmekten ve tarihi carpitmaktan geri kalmamis. Ayrica MINAEANS adina bakalim.

5) MINAEANS adi “MIN-AE-AN-S” seklinde incelendiginde Türkçenin ‘MEN-AY-HAN-AS” (“Men Essiz AY-Han”) anlaminda Oguz-Kaganin AY-HAN adli (AY-Tanriyi) oglunun adini tanimlayan Türkçe bir ad oldugunu görüyoruz.

Burada da görülüyor ki gerek MAYAN, YEMEN ve MINAEANS adlari bir birine es anlamli Türkçe deyimlerden yapilmis ve eski Türk dünyasinin üçlü Gök-Tanri dininde Ay-Tanriyi tanimlamaktadirlar. Ay-Tanri is Oguz-Kagan adi ile çok yakindan ilgilidir. Görülüyor ki gerek Grekler ve gerekse Semitikler eski Türk dünyasinin adlarini degistirp taninmaz hale getirmekte pek yetenekli olmuslardir.

Sabalarin bas sehirlerinin adlari KARNAWU, KAMINAHU ve YATHIL (simdiki BARAKISH), seklinde belirtilmis. Bu adlarin ad-olgusu analizi de göz açici neticeler veriyor. Söyle ki:

6) KARNAWU adi “KAR-N-AWU” seklinde incelendiginde Türkçenin “KOR-HAN-EVU” (“Kor-Han-Evi”, “Gün-Han-Evi”) anlaminda eski Türk dünyasinin Gün-Tanrisina atfen bu kent’e verilen ad oluyor. Dikkat edilmelidir ki bütün kentler (sehirler) çogul halinde olan birer “ev”, “öv” , “öy” dürler. Tur/Türk insani çok gerçekci ve ussal (mantiksal) olarak bu ayriligi gözetmis ve bu sehirine Gün-Han-Evi” anlaminda “KOR-haN-EVI” adini vermis. Bu ad zamanla KARNAWU sekline dönüserek Türklük kimligini kaybetmistir.

7) KAMINAHU adi biraz daha karisik bir hal arz ediyor. “KAMI-N-AHU” seklinde incelendiginde ve “N” harfini iki kere kullandigimizda, Türkçenin “KAM’IN -HANU” (“Kam’in Sarayi”) anlaminda bu sehrin adinin da yine AY-Tanriya atfen bir saray olarak verildigi görülüyor. “HAN” sözü Türkçe bir ad olup görkemli bir eve yahut saraya verilen bir addir ve içinde yasanilan yerin ifadesidir. Türklerin ezeldenberi bilinen “Kervansaray” “HANLARINDA ” oldugu gibi.

Bilindigi üzere KAM sözü de Türkçe olup günümüzde “shaman” (sihirbaz) sözü anlamindadir. Fakat en önemlisi o eski Türk dininde ve dilinde “AY” in adidir. Zira AY bir sihirbaz gibi durmadan seklini ve rengini degistirir. Bu onun en görkemli özelligidir. Bu sebepledir ki Tur/Türk dünyasinin kamliginda (shamanliginda) AK-KAM ve KARA-KAM adli kamlarimiz vardir. Eski Tur/Türk dünyasinin bu adlari elbetteki AY ile ilgilidir ve onun daima degisen renginden adini alir.

8) Üçüncü sehir adi olarak tanitilan YATHIL ve simdiki adi BARAKISH olan adlar da söyledir: YATHIL adi “YA-TH-IL” seklinde incelendiginde Türkçenin “AY-aTa-IL” yahut “AY-aTa-aHa-IL” anlamlarinda yine Ay-Tanrinin adina atfen verilmis Türkce bir sehir adi oluyor. Bilindigi üzere AY, ATA, AHA ve IL sözcüklerinin hepsi Türkçenin kök sözcükleridir. IL elbetteki bir yeri isaretleyen öz Türkce bir sözcüktür. Bu sehir adinin simdiki haline baktigimiz da eski adini dolayli sekilde destekledigini görüyoruz. Söyle ki:

9) BARAKISH adi “BAR-AK-ISH” seklinde incelendiginde Türkçenin”BIR-AK-iSHI” (“Bir-Ak-Ishi”) anlaminda yine AY için kullanilabilecek Türkçe bir deyim oldugu görülüyor.

Verilen bilgilerde yine Sabalara ait küçük bir sehirin adinin MA’IN MUSRAN (Türkçe “MAYAN Ma-US-eR-AN” deyiminden olsa gerek) oldugu ve bu adin simdiler de EL’OLA sekline dönüstürüldügü açiklaniyor. Bu ikinci ad aslinda yine Türkçe bir deyim olan “EL’OLA” / “YEL-OLA” sözleridir. Adin neden bu sekle degistirildigi ise söyle açiklanabilir: Zira bunu degistirenler aslinda doganin çok önenmli bir olayi ve gücü olan “YEL/EL” e inanmaktadirlar. Arabistan yarimadasinin geçmisini yazan tarih kitaplarindan bilinir ki Semitik halklarin çogunlugu eskiden beri “KARA-AY’a” ve “YEL’e” inanan gruplardi. Bu sebeple olsa gerek ki eski Yemen Türklerinin MA’IN MUSRAN sehir adi “EL’OLA” sekline degistirilmistir.

10) Eski MAYAN (YAMAN / YEMEN) devletine saldiran KATABAN adli bir devletin sonradan SABAlar ile birleserek eski MAYAN devletine M.Ö. 700 yillarinda son verdikleri yaziliyor. Türkçe yönünden KATABAN adi da pek ilginç. Zira, KATABAN adi “K-ATA-BAN” seklinde incelendiginde Türkçenin “aK-ATA-BAN” (“AK-ATA-Ben”) deyimi ile eski Türk Dünyasinin hem Gün-Tanri ve hem AY-Tanrilarini tanimlayan bir deyim oldugu anlasiliyor. Görülüyor ki bu yeni gelen Tur/Türk grubu “AK-ATA-BAN” lar ile eski MAYAN grubu birleserek SABA adini almislar.

Simdi SABA, SABAEAN ve SABEAN sekillerinde verilen bu adilari tanimliyalim. Sunu da belirtmeliyim ki verilen bilgilerde SABA halkina Latinler SABAEUS demisler [5].

11) SABA < “S-ABA” < Türkçe “aS-ABA” (“AS-APA”, “AS-ATA”, AS-BABA”) anlamlarinda Türkce bir deyim olup eski Tur/Türk dünyasinin Gök-Tanrisini tanimlar. Böylece, bu Tur Beyleri (ki Ingilizceye “TRIBE” seklinde Türkçe “TUR-BEYI” deyiminden aktarilmistir) Gök-Tanriyi tanimlayan bir Türkçe deyimi kendilerine ad almislardir.

12.a) SABAEAN adi da Türkçe “AS-ABA-AY-HAN” deyiminden gelidigi bellidir. Ayni sekilde SABEAN adi da “AS-ABA-AY-haN” seklinde yine ayni anlamdadir. Fakat bunlarin yaninda daha baska anlamlari da vardir.

12.b) SABAEAN < “SA-BAE-AN” < Türkçe “AS-BEY-AN” (“Essiz-Gök-Beyleri”) anlaminda kendilerini Gök’e yükselten bir addir ki bu deyimi “Gök-Türkler” adinda da görüyoruz.

13) Bir de Latince SABAlara verilen SABAEUS adina bakalim.

13.a) SABAEUS < “S-ABA-EUS” < Türkçe “aS-ABA-EUS” (“Bir/Essiz-Apa-OUS (OGUZ)”) anlaminda kendilerinin OGUZ ulusundan olduklari isaret ediliyor.

13.b) SABAEUS < “S-AB-AEUS” < Türkçe “aS-ABA-AE’US” (“Bir/Essiz-Apa-AY’uz”) anlaminda kendilerinin AY’a inandiklarini da açikliyorlar.

13.c) SABAEUS < “SA-BAE-US” < Türkçe “AS-BAE’US” (“Bir/Essiz Bay’uz”, “Bir/essiz Bey’uz”) seklinde kendilerinin Essiz Bey olduklarini kendi dilleri olan Türkçe ile ifade ediyorlar.

13.d) SABAEUS < “SA-BA-EUS” < Türkçe “AS-oBA-EUS” (“Bir/Essiz Oba’yuz”) anlamindaki Türkçe deyim ile kendilerinin essiz bir Tur/Türk OBASI olduklarini da ifade ediyorlar.

14) En son olarak SABA Kiralicesinin adinin kutsal kitap Koran’da “BALKIZ” olarak geçtigini tekrar belirtmek isterim. “BALKIZ” adi bir kadin adi olup yeni dogan bir Türk kizina verilen bir Türk adidir. Ana ve babanin yeni dogan yavrunun hayatinda “bal gibi tatli olmasini, istenilmesini ve sevilmesini” isteyen bir dilegin ad olarak dile getirilmis halidir. Bütün yukarida verdigimiz açiklamalardan da anlasilacagi üzere, soyu sopu Tur/Türk olan SABA kiraliçesinin adinin “BALKIZ” olmasi da sasirtici degil. QUEEN OF SHEBA” diye tanitilip Türk kimligi kaybettirilen bu ünlü tarihsel haniminin Türklügünü gizlemek ilmin hangi dalinda olursa olsun kimseye bir sey saglamaz. Ne ilginçtir ki bunca zamandan sonra Balkiz Hanimin gerçek kimligi gün isigina çikiyor. Dünya yazar çizerleri tarafindan pek çok kimsenin etnik kimligi açik bir sekilde belirlenirken, Tur/Türk soyuna ait olanlarin da Türklük kimliginin degistirilmeden belirtilmesi gerekir. Insanliga karsi uygulanmasi gereken adalet kavrami da onu ister.

Ne ilginçtir ki Yemenin hemen yanindaki ara denizine Türkçe KIZIL deniz denir. Bu adin aski Tur/Türk Sabalar tarafindan verilmis olmasi çok olasidir.

Bu açiklamalari böylece yaptiktan sonra Türkçe ARABISTAN diye bilinen adin olgusuna da bakmanin yararli olacagina inaniyorum. ARAP adi Türkçe “ER-APA” yahut “RA-ABA” Yani “Gün-Ata” anlaminda bir ad oluyor. Bu ad da eski Tuurk dünyasinin ülkeleri Gök-Tanrinin adinda tanimlama töresine göre yapilmis bir addir. ARABISTAN adi da “Er-APA’ya” (Gök-Tanri) ve “RA-APA’ya” (Gün-Tanri) tapanlarin ülkesi oluyor. Bu adlar ise Türkçedir.

ARABISTAN adindaki “ISTAN” / “ASTAN” eki Türk dünyasina ait bir ek olup çok eski zamanlardan beri genellikle Tur/Türk insaninin bulunduklari yerlerin adina eklenen bir ekdir. Ek iddia edildigi gibi “Farsça” yani “Indo-Iranca” ile ilgisinden çok Iranda ki Tur/Türk Medelerin Türkçesi ile ilgilidir: Turkistan, Hindustan, Yunanistan, vs. adlarinda oldugu gibi, Arabistan adi da bir zamanlar bu bolgede bol ve etkin yasayan Tur/Türk soylularin oldugunun isaretidir. Bu ek “S-T-AN” seklinde bakildiginda Türkcenin “AS-aTa-AN” (Bir/Essiz Gök-Ata”, “Essiz Gök-Tanri”) anlaminda deyimi olup yine Gök-Tanrinin adidir.

SONUÇ

1) Yukarida verdigimiz bilgilerin isiginda Sabiler, Sabiilik, Manda-Hanlar ve Sabaean adlari ile bilinen gruplarin Tur/Türk soyundan olduklari inkar edilemeyecek kadar açiktir. Inançlari ise eski Türk duunyasinin Gök-Tanri dinidir. Bu din ki diger Tur/Tuurk boylari gibi, söylendigine göre, M.Ö.1500 yillarinda Yemen’de yerlesik hale gelip adlarina MAYAN diyen ve sonradan SABAEAN yahut SABAEUS adini alan bir Türk boyu olduklari anlasiliyor. Bu da gösteriyor ki eski Misir oldugu gibi Arabistan yarimadasi da pek çok T¨r/Türk soylu Tur Beylikleriyle doluydu. Zaten ARABISTAN adinin sonundaki -istan eki de uzun bir süre önce buranin da bir Tur/Türk yurdu oldugunu gösteriyor. Bu adin Osmanlilarla bir ilgisi olmasa gerek.

2) Sabilerin ve Manda-hanlarin kendilerine ait kitaplari oldugu belirtiliyor. Türkologlar, Türk duunyasinin geçmis tarihi, dili ve edebiyati yönünden, bu kitaplari ince disli süzgeçten geçirircesine incelemelidir.

3) Sabalar Türk duunyasini M.Ö. 1500 ve belki de daha öncelerine kadar götürüyor. Sabalara ait kendi yazilarinin ve yazitlarinin oldugu bu kaynak yazida belirtiliyor. Bu yazitlarin kopyalari bulunup Türk dilcileri tarafindan çok yakindan incelenmelidirler. Zira bu yazitlarda Eski Türk duunyasinin dili ve kültüruu sakli bulunsa gerek. Yazarin “Sabalarin tarihi yazilamaz” demesi hemen süpheyi üstüne çekiyor. Bu sözuun hemen arkasindan bir süruu bilgi veren yazar, acaba Sabalarin Türklügünün ortaya çikacagindan mi korkuyor ki onlarin “tarihi yazilamaz” diyor. Sabalarin 20 krallarinin adi bilindigine göre yazar en azindan o adlari vermis olsay di yine bu insanlarin tarihinin açiklik kazanmasina hizmet etmis olurdu. Fakat ne varki o adlari vermekten kaçinmistir. En azindan aklimiza gelen sudur ki bazilari eski çaglarda yasayip dünyanin medeniyetine essiz katkilarda bulunmus olan Tur/Türk soyundan olan insanlarin gün isigina çikmasini istememektedirler.

4) Eski Masar/Misir da en az 4,000 sene gibi uzun bir süre kesintisiz sekilde Tur/Türk hakimiyeti sürdürmüs olan Türklerin atalarinin Arabistanda da bulunmadiklari düsünülemez. Fenikelilerin, Filistinlilerin Tur/Tuurk asilli olduklarini bosuna iddia etmiyoruz. Iste SABIler, Manda-Hanlar ve SABAlar da bu ad listesine katilmis bulunuyorlar.

5) Eski Tur/Türk duunyasinin adlarinin nasil çarpitilmis olduklarini bu yazida da tekrar tekrar görmüs oluyoruz. Bu ad çarpitmalarinin neticesidir ki Tur/Tuurk insaninin adini ve dilini verilen bilgiler içinde bulmamiz zor oluyor. Çok olasilikla zamanimizin Misyonerleri olarak bilinenler gibi, eski caglarin da Greek ve Babilon gezginci cografyacilari, Türklükle ilgili pek çok seyi karistirmislar ve Türk duunyasinin geçmisinin taninmaz hale gelmesine sebep olmuslardir. Günümüzde ki çalismalarin çogu bu eski yazitlari kaynak olarak vermekte ve o yazitlardaki çarpitilmis adlari ön plana çikarmaktadirlar.

6) Genesis adli kitap kitap “dünya tek dille konusuyordu” dedigine göre, bütün bu bulduklarimiz o dilin Tuurkçe oldugunu isaretliyor. Bu kitabi Grekler ve Yahudiler yazmis olduklarina göre, sayet “o tek dünya dili” Grekce (Helence) yahut Semitik bir dil olsaydi bu hemen belirtilirdi. Belirtmediklerine göre, bu tek dilin bilinmemesi ve tarihten silinmesi istenmektedir ki o çok önemli tek dünya dilinin adi verilmemistir. Bu nasil bir gerçekciliktir? Anlasilan sudur ki kendi isini kendin yapacaksin. Sayet senin isini bir baskasi yapar ise, o da isi kendi çikarlari çerçevesi içinde yapar.

7) Bu konu daha da genisletilerek incelenmelidir.

***

Kamil Beyin son sorusu su idi: > Turklere Gore Yaratilis ve Tureyis Destani hangi tarihlere kadar inmektedir?

Bu konuda, benim için, pek fazla bir sey söylemem zor. Bu konuda en güvenilir kaynaklar olasilikla Sümer ve Masar kaynaklari olsa gerek. Ne yazik ki Oguz-Kagan destaninin basinda ve sonunda noksanliklar olmus. Bu Türk destani bu konuda bazi acikliklar getirmis olabilirdi. Bununla beraber GILGAMESH (BILGAMESH) destani iyi bir kaynaktir Türk destanlarini Sümerlerin erken tarihlerine götürüyor. Bu arada, M.Ö. 800 yillarinda yazilmis oldugu söylenen HESIOD’un THEOGONY adli yaradilis destanininda verilen ve eski Greklerin kültüründen kaynaklanmis oldugu seklinde tanitilan destanin eski Greklere ait oldugunu sanmiyorum. Zira o destanin içinde geçen pek çok adlarin eski Türk dünyasina ait oldugu kirilmis Türkce adlardan anlasiliyor. Böylece bu destanin da eski Tur/Türk dünyasinin inançlarindan kaynaklandigini ve tercüme oldugu görüsündeyim.

Polat Kaya

13 Mayis 2002

Hello world! Cumartesi, Eyl 19 2009 

Welcome to WordPress.com. This is your first post. Edit or delete it and start blogging!